Haberler

SUSMAYACAĞIZ! SUSTURAMAYACAKSINIZ!

Kıbrıs’ın kuzeyinde  iktidar  tarafından yaratılmaya çalışılan ‘gericilik’, son dönemde dişlerini basın emekçileri üzerinden gösterme gayretine girişti.

Bu zihniyet, kendi yolsuzluklarını, hukuksuzluklarını ve iş bilmezliklerini kamuoyuna aktaran basın emekçilerini susturmak adına, dava açma, tehdit etme ve korku verme yoluna gitmeye devam ediyor. 

Bekirpaşa Lisesi’ni ziyaret eden ve orada açıklamalarda bulunan KTOEÖS yetkililerini takip ederek görevlerini yerine çalışan basın emekçilerine okunan dava ve polisin tacizleri bunun göstergesi olurken, Yenidüzen Gazetesi’nde yazdığı köşe yazılarından dolayı Cumhurbaşkanlığı makamında oturan Ersin Tatar’ın “oy kaybediyorum” gerekçesi ile açtığı davada yargılanan gazeteci Serhat İncirli de dün çıkarıldığı mahkemede tanık kürsüsündeydi.

 

Yenidüzen Gazetesi  Avukatı Aslı Murat, Cumhurbaşkanlığı makamında oturan Ersin  Tatar’ın açtığı davayı AİHM içtihatları, ifade özgürlüğü ilkeleri ve uluslararası basın özgürlüğü standartları ışığında değerlendirdi.

 

 Ersin Tatar’ın, 2003 yılında Yenidüzen Gazetesi dönemin Genel Yayın Yönetmeni Cenk Mutluyakalı ve gazeteci Serhat İncirli’ye karşı açtığı zem ve kadih davasında dördüncü duruşması görüldü. Dava kapsamında talep edilen tazminat miktarı 2 ila 5 milyon TL arasında değişiyor.

 

Davanın hukuki ve siyasi boyutlarını değerlendirmek üzere Yenidüzen’in avukatı Aslı Murat ile görüştük. Murat gazetemize verdiği röportajda, sadece davanın tazminat miktarı boyutuna ilişkin değil, ifade özgürlüğü ve demokratik toplum açısından da önemli uyarılarda bulundu.

 

Dava sadece maddi tazminat talebi içermediğine dikkat çeken Aslı Murat, davanın aynı zamanda gazeteciler üzerinde “soğutma etkisi” yaratma potansiyeli taşıdığını  vurguladı.  “Bu sadece Yenidüzen’e değil, tüm basına yönelik bir gözdağıdır’’ diyen Murat, davaların gazetecileri otosansüre itebileceğine dikkat çekti.

 

Davanın Avrupa İnsan Hakları Mahkemesi (AİHM) içtihatları bağlamında da sorunlu olduğunu söyleyen Murat, özellikle kamu görevlilerinin daha fazla eleştiriye açık olması gerektiğini vurguladı. “Bu dava kişisel hakların ötesinde, kamusal tartışma alanına zarar veriyor. AİHM, yüksek tazminatların da ifade özgürlüğünü bastırabileceğini kabul ediyor” diye konuştu.

 

Avukat Murat, basın özgürlüğünün demokratik toplumların temel taşı olduğunu vurgulayarak, “Bu dava, uluslararası standartlara uygun değil. Tazminat miktarı orantısız, gazetecilere yönelik sistematik baskının bir parçası” dedi.

 

Röportaj Haber: Növber GÜRTAY

 

Davada talep edilen 2-5 milyon TL’lik tazminat miktarı neye göre belirlendi? Bu miktar, benzer davalarla kıyaslandığında nasıl bir anlam taşıyor?

ASLI MURAT: “Talep edilen tazminat miktarı, Cumhurbaşkanı Ersin Tatar’ın, gazetede yayınlanan 4 yazı sebebiyle uğradığı zarar ziyanın karşılığı olarak talep edildi. Tabi ki buna yönelik somut kayıplar dile getirilemese bile, sayın Tatar Mahkeme kürsüsündeki tanıklığı esnasında bu yayınlar sebebiyle oy kaybettiğini, aslında bunlar olmasaydı rakiplerinin % 20 önünde olduğunu söyledi. Yani bir siyasetçinin doğal süreçte yaşayacağı bir soruna işaret etti. Demokrasi de böyle bir şey değil mi zaten? İcraatlarınız eleştirilir hatta eleştirilmese bile oy kaybedebilirsiniz. İşin doğasında bu vardır.

“DAVA GÖZ DAĞI VERME AMACI TAŞIYOR”

Özellikle cumhurbaşkanı gibi kamuya mal olmuş, kamusal figürlerin daha hoşgörülü, demokrasinin gereği şok edici diye nitelenebilecek eleştirilere dahi toleranslı olması beklenirken, bu denli yüksek miktarda tazminat talepleri genellikle kamuoyunda “caydırıcı” bir etki yaratma amacı güder. Bu bağlamda, söz konusu tutar, ülkemizde şimdiye kadar açılmış olan benzer davalarla kıyaslandığında istisnai derecede yüksektir. Böyle bir talebin, yalnızca kişisel zararların tazminine odaklanmadığını, aynı zamanda ifade - basın özgürlüğünü kullanan kişilere yönelik bir gözdağı verme amacı taşıdığını düşünüyorum.”

Mahkemenin şu ana kadar gösterdiği yaklaşım hakkında ne söyleyebilirsiniz? Adil bir yargılama süreci işliyor mu?

ASLI MURAT: “Dava süreci halen devam ettiği için esasa dair bir değerlendirme yapmak etik olmaz. Ancak şimdiye kadar devam eden süreçte, mevzuatımızdaki tüm adımlar gerektiği gibi tamamlanıp duruşmalara geçilmiştir. Yargılamaya yönelik herhangi bir sorun ya da kaygı yaşamadık. Davacı üç tanık dinleterek davasını kapattı, biz de bugün tanıklarımızı dinletmeye başladık. Zaman zaman tansiyon yükselse de her iki taraf da olgunluk içerisinde sürecin devam etmesi için katkı sağlıyor.”

“İNCİRLİ MESLEĞİNİ İCRA ETTİĞİNİ MAHKEMEYE AKTARDI”

Son duruşmada neler yaşandı? Bilgi verebilir misiniz?

ASLI MURAT: “Son duruşmada, dava konusu yazıların yazarı gazeteci Serhat İncirli tanık kürsüsüne çıktı. 36 yıllık mizahi üsluba sahip bir gazeteci olarak bugüne kadar kendisine tek bir zem ve kadih davası açılmadığına vurgu yaparak, kimseye hakaret etmeyip kamuoyunu bilgilendirme ve aydınlatma amacıyla görevini yani gazetecilik mesleğini icra ettiğini Mahkemeye aktardı. 3 Haziran’da diğer tanıkların dinletilmesiyle duruşmaya devam edeceğiz.”

“DAVA SALT BİR TAZMİNAT DAVASI OLMANIN ÖTESİNDE ANLAM TAŞIYOR”

Sizce bu dava sadece bir tazminat talebi midir, yoksa daha geniş bir susturma politikasıyla mı ilişkilidir?

ASLI MURAT: “Bir davanın yalnızca hukuki değil, aynı zamanda siyasal ve toplumsal bağlamları da olabilir. Bu dava, özellikle hedef alınan kişilerin gazeteci ve kamuoyunu bilgilendirme görevini üstlenen kişiler olması nedeniyle, salt bir tazminat davası olmanın ötesinde bir anlama sahiptir. Gazeteciler, kamuoyunun haber alma hakkı adına soru soran, eleştiren ve denetleyen aktörlerdir. Bu işlevleri nedeniyle yüksek tazminat talepleriyle karşı karşıya kalmaları, ifade özgürlüğü üzerinde bir “soğutucu etki” yaratma riskini beraberinde getirir.

“DAVA OTASANSÜRE YÖNLENDİREBİLİR”

Bu etki, yalnızca davaya konu olan gazete veya gazetecileri değil, aynı zamanda benzer haberleri yapmak isteyen diğer basın mensuplarını da otosansüre yönlendirebilir. "Chilling effect" – soğutma etkisi- olarak adlandırılan bu durum, basın mensuplarının hukuki risk korkusuyla meşru eleştiriden ve kamusal sorumluluklarını yerine getirmekten geri durmalarına yol açar. Bu da demokratik tartışma ortamını zayıflatır, kamu yararına haber yapma cesaretini kırar. Dolayısıyla bu davayı, daha geniş bir susturma ya da oto-sansür yaratma politikasının parçası olarak okumak mümkündür.”

“BASIN ÖZGÜRLÜĞÜ DEMOKRATİK TOPLUMLARIN SİGORTASIDIR”

Son dönemde gazetecilere ve basın kuruluşlarına yönelik dava, soruşturma ya da tehditlerde bir artış gözlemliyor musunuz? Gözlemliyorsanız sizce nedeni nedir?

ASLI MURAT: “Evet, özellikle son yıllarda gazetecilere yönelik dava, soruşturma ve hedef göstermelerde bir artış olduğu bir gerçek. Bu durumun çeşitli nedenleri var. Öncelikle siyasal iktidarların toplumu zarara uğratıcı icraatlarındaki artışla orantılı şekilde, eleştiriyi tolere etme eşiğinin de düştüğünü gözlemlemek mümkün. Bir diğer neden ise, kamusal denetimi zayıflatmak isteyen güç odaklarının gazetecileri hedef alarak demokratik alanı daraltma çabalarıdır. Kimse konuşmasın, kimse karanlığa yönelik bir ışık yakacak soruları sormasın ki bu düzen böyle sürüp gitsin. Toplumun genelinin de bu duruma karşı gözünü açması ve manipülasyona dayalı yanıltıcı haberlerden ziyade hakikati ortaya çıkarmaya çalışan özgür basına destek olması hayati bir öneme sahiptir. Çünkü basın özgürlüğü, demokratik toplumların sigortasıdır; bu nedenle gazetecilere yönelen sistematik baskılar sadece bireysel haklara değil, toplumun tamamının bilgi alma hakkına yönelik bir tehdit oluşturur.”

Avrupa İnsan Hakları Mahkemesi içtihatları ve uluslararası basın özgürlüğü standartları ışığında bu davayı nasıl değerlendiriyorsunuz?

ASLI MURAT:  “Avrupa İnsan Hakları Mahkemesi (AİHM) içtihatları, özellikle siyasetçilerin, kamusal figürlerin eleştiriye daha açık olmaları gerektiğini net şekilde ortaya koymuştur. AİHM’e göre siyasetçiler, toplumun yönlendirilmesinde ve kamuoyunun şekillenmesinde merkezi rol oynadıkları için, sıradan bireylere kıyasla daha geniş bir eleştiri yelpazesine katlanmak zorundadırlar.

“AİHM YÜKSEK TAZMİNAT TALEPLERİNİN İFADE ÖZGÜRLÜĞÜ ÜZERİNDE ETKİ YARATACAĞINI VURGULUYOR”

ASLI MURAT: Siyasetçiler, kamuoyunu etkileyen kararlar alır ve bu nedenle daha fazla denetlenmeyi göze almalıdırlar. Nitekim Serhat İncirli, Cenk Mutluyakalı ve Yenidüzen gazetesine açılan davaya konu olan yazılar da, Ersin Tatar’ın şahsiyetine yönelik değildir, kamusal alanda icra ettiği cumhurbaşkanlığı görevine ilişkin yapılan siyasi yorumlardan, eleştirilerden ibarettir. Ayrıca AİHM, hapis cezaları kadar olmasa da, yüksek tazminat taleplerinin de ifade özgürlüğü üzerinde caydırıcı ve soğutucu etki yaratabileceğini sıkça vurgulamaktadır.

AİHM: “RAHATSIZ EDİCİ VE SARSICI FİKİRLER İÇİN DE GEREKLİDİR

AİHM; gazetecilerin kamuyu ilgilendiren konularda rahatsız edici ve sert eleştirilerde bulunabilme hakkını, demokratik toplumun temel taşı olarak tanımlamıştır. Mahkeme, ifade özgürlüğü sadece hoş karşılanan ya da zararsız görülen fikirler için değil, aynı zamanda rahatsız edici ve sarsıcı fikirler için de gereklidir diyerek, bu özgürlüğün kapsamını geniş yorumlamaktadır.

AİHM: “ORANTISIZ TAZMİNAT TALEPLERİ İFADE ÖZGÜRLÜĞÜNÜ BASTIRABİLİR”

AİHM ayrıca, siyasal iktidarın ya da devletin kurumlarının eleştiriye karşı dava yoluyla te pki vermesini, basın özgürlüğü açısından son derece sorunlu bulur. AİHM'e göre, devlet yetkililerinin kişisel onurunun korunması ile kamusal tartışmanın serbestliği arasında bir denge gözetilmelidir. Özellikle orantısız tazminat taleplerinin bu dengeyi bozarak ifade özgürlüğünü bastırabileceği tehlikesi üzerinde durulur.

“DAVA İFADE ÖZGÜRLÜĞÜ VE MEDYA ÇOĞULCULUĞU AÇISINDAN CİDDİ RİSKLER BARINDIRIYOR”

Benzer şekilde Birleşmiş Milletler İnsan Hakları Komitesi ile Avrupa Konseyi’nin medya özgürlüğüne dair raporları da, kamusal görev üstlenen kişilerin daha fazla eleştiriye katlanmak zorunda olduğunu, buna karşılık gazetecilerin yalnızca cezai değil, aşırı yüksek tazminatlarla da susturulmaması gerektiğini ortaya koymaktadır.

Bu bağlamda değerlendirildiğinde, Cumhurbaşkanı’nın gazetecilere yönelik bu düzeyde yüksek meblağlı tazminat davası açması, ifade özgürlüğü ve medya çoğulculuğu açısından ciddi riskler barındırmaktadır. Uluslararası standartlara uygun bir yaklaşım, gazetecilerin kamusal yararı ilgilendiren konularda eleştiri yapma hakkını korumayı ve orantılılık ilkesine riayet edilmesini gerektirir.”