Adalet, yasa maddelerini yorumlamak değil; vicdan terazisinde tartmaktır.
Nedir vicdan?
“Vicdan” kelimesi, Arapça kökenli v-c-d kökünden gelir; “bulmak, fark etmek, hissetmek” anlamlarını taşır. Demek ki vicdan, insanın iç dünyasında hakikati bulma; iyiyi kötüden ayırma ve doğruyu hissetme melekesidir. Bu sebepledir ki, hukukta sıkça tekrarlanan “hâkimler vicdani kanaatlerinde hürdür” ifadesi, yazılı kuralların ötesinde insana bırakılan en derin sorumluluğu vurgular. Zira kanunlar satırlara yazılmıştır; vicdan ise sadra (kalbe) kazınmıştır.
Peki, vicdanın sesi mahkeme kürsüsünde yankı bulabilir mi?
Bu soruya verilecek en canlı cevaplardan biri, milyonların hafızasında “vicdanın yargıcı” olarak yer eden Frank Caprio’dur. Onun verdiği kararlar, yalnızca kanunun katı satırlarını değil, insanın içsel adalet duygusunu da yansıtmıştır.
Frank Caprio, 1936 yılında Rhode Island’da göçmen bir İtalyan işçi ailesinin çocuğu olarak dünyaya geldi. Hukuk eğitimini tamamladıktan sonra avukatlık yaptı ve Providence Belediye Mahkemesi’nin başyargıcı oldu. Mahkemesi çoğunlukla trafik cezaları ve küçük idari ihlal davalarına bakıyordu.
Caprio’yu milyonların kalbine kazıyan, sıradan görünen davalara yaklaşımıydı. Ona göre her dava, yalnızca bir ceza tutanağı değil, insan hayatının bir parçasıydı. Verdiği kararlar, hukukun katı kurallarının ötesine geçerek vicdanın sesi ve merhametin yankısı olarak toplumda karşılık buldu.
AİHM Yargıcı Mehmet Zeka beyin şu sözü, Caprio’nun adalet anlayışını adeta özetler:
“Verdiğiniz kararların doğruluğunu bilmek istiyorsanız, halkın vicdanında ne kadar kabul gördüğüne bakın.”
Caprio’nun kürsüsü, işte tam da böyle bir vicdan kürsüsüydü. Mahkeme salonları çoğu zaman soğuk mekânlardır. Kanun metinleri, usuller ve prosedürler arasında insanın hikâyesi çoğu kez silikleşir. Adalet, bazen insandan kopar, sadece kuralın katı yüzü kalır geriye. İşte tam da böyle bir dünyada Yargıç Frank Caprio’nun kürsüsü, yalnızca “hukuk”un değil, “vicdan”ın da sesi oldu. Caprio’nun kararlarını izleyen milyonlarca insanın gözlerinde yaş, yüzlerinde tebessüm kalması boşuna değildi. Çünkü mahkeme koridorlarında insanların aradığı şey, adaletten önce aslında vicdandı.
Halk arasında bir insanın sert, merhametsiz ve duygudan yoksun olduğunu anlatmak için “mahkeme duvarı gibi yüzü vardı” denir. Bu tabir, aslında adaletin çoğu kez insandan kopmuş hâlini, katı kuralların soğukluğunu ifade eder. Oysa Yargıç Frank Caprio, bu duvarı yıkan bir çehreye sahipti. Onun yüzünde ne katı kuralın soğukluğu ne de usulün mekanikliği[1] vardı; onun yüzünde vicdanın merhameti vardı.
Hakimler kanuna bağlıdır; ancak karar verirken vicdani kanaatlerinde bağımsızdır. Bu ifade, adaletin en derin hakikatini gösterir: Kanunun ne dediği kadar, hâkimin vicdanının ne söylediği de önemlidir. Çünkü gerçek adalet, yalnızca satırlarda değil, hâkimin vicdanında hayat bulur. Ve işte bu vicdan, hâkimin yüzüne yansır. Caprio’nun yüzünde gördüğümüz şey, merhametin ve insana saygının ifadesiydi.
Türk sinemasında “Reis Bey” filmi hâlâ hafızalardadır. Necip Fazıl Kısakürek’in kaleme aldığı ve Mesut Uçak Han’ın yönettiği bu eserde, annesini öldürdüğü iddiasıyla idama mahkûm edilen bir sanığın gerçek katil olmadığı zaman sonra ortaya çıkar.
“Reis Bey” filminde, devleti yücelten ve “kamu yararını” bireyin üstünde gören, kanunlar ile vicdan arasında sıkışmış bir yargıcın durumu ön plana çıkar. Yargıcın kanun metinlerine ve otoriteye olan sarsılmaz inancı, merhamet kavramıyla çatışma içindedir. Vicdanın somut gerçeği olan merhamet duygusu ile kamu yararını esas alan devlet yasaları arasında belirgin bir gerilim söz konusudur.
Bu çatışma, sanık ile Reis arasında geçen diyaloglarda açıkça görülür:
— Reis Bey: Adalette zaaf olmaz.
— Sanık: Merhamet, Reis Bey!
— Reis Bey: Göz yaşı suçun rengini değiştirmez.
— Reis Bey: Merhametin öldürdüklerine merhamet etmek, kamuya karşı merhametsizliktir.
— Reis Bey: Merhamet, ağızların iğrenç sakızı.
— Sanık: Merhamet suç mu, efendim?
— Reis Bey: Hem de idamlık!
— Sanık: Etmeyin, Reis Bey, siz ağlayamazsınız; ağlayabilseydiniz anlardınız.
— Sanık: Siz acımadan, merhametten, vicdandan ancak kötülük doğacağına inanırsınız.
— Sanık: Rahmet kaldırılmış kalbinizden… mühürlü kalbinizin açılmasını dilerim.
Reis Bey’e göre “merhamet”, kamu vicdanını temsil eder; bireysel vicdanın duygusal tepkisi değil, devlet ve kamu düzeninin kontrolünde olması gereken bir kavramdır. Oysa sanığın yükselen çığlığı, adalet arayışının en insani talebini, vicdan ve merhametin çağrısını yansıtır. “Kamu yararı gereği” yasaların simgesi olarak katı bir duruş sergileyen Reis’in sertliği, vicdan ve merhamet arasındaki ince çizgiyi gözler önüne serer. Sanığın çaresiz çığlıkları, hukukun sertliğiyle çarpışır ve adaletin yalnızca kurallardan ibaret olmadığını dramatik biçimde ortaya koyar.
Buna karşılık, Yargıç Caprio, adaletin yanına merhameti koyan ve kürsüsünü bir vicdan kürsüsüne dönüştüren bir yargıç olarak hatırlanacak. Onun mahkemesinde kamu yararı, bireyin yaşatılmasında aranıyordu; çünkü kamu, birey için vardır, birey kamu için değil. Frank Caprio, kararlarında bireyin onurunu koruyarak aslında kamu yararını savunmuştu. Mahkeme suratlı değildi; yüzünde vicdanı taşıyan, kararlarına merhameti işleyen, adaleti insana sevdiren bir yargıçtı. Bize bıraktığı en büyük ders, adaletin yalnızca kanunla değil, vicdanla var olduğudur.
Adalet, vicdan ve merhametin olmadığı yerde eksik kalır; tamamlandığı yer ise insanın kalbidir. Yargımızda da bu vicdanlı yüzün eksik olmaması umuduyla…
Rahmet ve sevgiyle…Selçuk GENÇ
[1] Usulün mekanikliği: Bir hukuki veya idari sürecin yalnızca kurallar ve prosedürler çerçevesinde, insanî veya bağlamsal düşünceye yer vermeden yürütülmesi durumu.