Mağusa suriçi sadece adamızın değil belki de dünyanın yüz ölçümü ve haşmetli dimdik duran sur duvarlarıyla en iyi Ortaçağ kalelerinden biri durumunda.


Yaklaşık 55 hektarlık alanı (ki 550 dönüme denk düşüyor), 3 kilometreden uzun halen tümünün ayakta durduğu sur duvarlarıyla Ortaçağ’ın tüm mimari özelliklerini barındıran döneminin savaş mimarisinin en önemli örneklerinden.


Ortaçağ’dan günümüze ulaşan dönemin Gotik Mimarisinin en şaheser eserlerinin yer aldığı bu kale kenti yıllarca atıl durumda kaldı. Kale kenti içinde yaşayan insanlarımız “harebe yapılar” diye adlandırdıkları bu taş binalardan bıkıp usandığından kale dışına taşınmış, ve suriçinde yaşadıkları mekanları terk edip yıkılmasına göz yummuşlardır.


Boş alanlar derme çatma baraklarla ya garaj ya büfe veya restorana dönüştürülmüştür. Kiminin duvarları kimisinin tavanı çökmüş, mahallenin çöplüğü haline gelmiş birçok alanla dolu bu kent şimdilerde ayağa kalkıyor.


İki yıl önce belediyenin el değiştirmesiyle beraber Mağusa suriçinde bugüne kadar kadar yaşanmamış bir ilgiyle beraber iyi yönde değişikliklere tanık oluyoruz.


Canbulat Kapısı (Arsenal Burcu) altında bulunan ve 80 yılı aşkın bir işgalin sonucu kökleşip büyüyen iki baraka-restoranın oradan sökülüp atılmasıyla beraber o bölgenin restorasyon çalışmaları tamamlanıyor. AB-UNDP işbirliğinde Kültürel Miras Teknik Komitesinin çabalarıyla belki de 1571’deki büyük kuşatmadan sonra ilk kez en çok hasar alan bu bölge tümüyle elden geçiyor ve restore ediliyor.


Uzun yıllardır hiç el değmemiş hatta 1990’ların içinde tarihi kapısı sökülüp restorasyon amacıyla Lefkoşa’ya götürülen ve Da Vinci eseri kabul edilen Port Del Mare yani Deniz Kapısı, Kalkınma ve Ekonomik İş Birliği Ofisi (KEİ) aracılığyla Türkiye tarafından restorasyona alınmış durumda. Bu ofisin Mağusa surları için verdiği ilk büyük destek olmasıyla nedeniyle bir ilk.


Bir üçüncüsü ve en önemlisi Mağusa Belediyesi, Eski Eserle Dairesi’nin bağlı bulunduğu Turizm Bakanlığıyla imzaladıkları protokol sonucunda oluşturduğu kalıcı ve devamlı çalışacak bir ekiple suriçindeki tüm yapılara anında müdahale edebilecek ve bugüne kadar yapılmayan işlere imza atacak. Şu ana kadar Mağusa kapısı denilen Ravelin’den başlayarak tüm sur duvarları restore edilmeye başlanmıştır. Boş alanlar parkelenmeye, yeni otoparklar yapılmaya başlanmıştır. Ayrıca Mağusa suriçine bir “Kent Müzesi” kazandırmak için çalışmalara başlanmış, kalenin girişinden itibaren Ravelin’den başlayarak sol tarafa ilerleyen sur duvarları ve oradaki mazgallar boyunca sergi salonlarının de yer alacağı bir kültür aksı yaratma çalışmaları hızla devam etmektedir.


Tüm bu çalışmalar ışığında Mağusa suriçi için ilk kez böyle yoğun çalışmalar yapılmakta olduğunu söyleyebiliriz. Temennimiz bu çalışmaların artarak devam ve etmesi adadan gelip geçen medeniyetlerden kalan bu kültürel mirası bizden sonrakilere layıkıyla devredebilmektir. Dünya kültürel mirasına sahip çıkmanın onurunu da taşıyarak tabii ki…