Önce dikenli tellerle, sonrasında da duvarlarla bölünmüş bir kentti Berlin.
1945’te biten II. Dünya Savaşı sonrasında galip ülkeler İngiltere, Fransa, ABD ve Sovyetler Birliği tarafından paylaşılmış olan Berlin, 1989 yılına kadar bölünmüş bir kent olarak yaşadı. Kentin yaşadığı en önemli kırılma noktalarından biri de 1945 öncesi Berlin’de Almanlarla beraber yerleşmiş sakinleri olan Yahudilerin, evlerinden alınıp toplama kamplarına götürülüp öldürülmeleriydi.

44 yıl sonra bir gecede duvarlar yıkıldı, teller sökülmeye başlandı, kent tekrardan bir bütün olarak organize olmaya başladı. Bugüne kadar defalarca gittiğim bu kente, her zaman daha fazla hayran olmamak elde değil. Birçok ulustan insanın (200 bin kişiyle başı çeken Türk nüfusundan bahsedebiliriz) ve 200 farklı dili konuşan kozmopolit yapısıyla barış içinde bir arada yaşamı, geçmişiyle yüzleşmesi ve özür dilemesi, anıtları, müzeler adasıyla dünya uygarlıklarını sergilemesi, Berlin’i bir farklı kent yapıyor. 
Mağusa’ya gelince. Ne benzerliğimiz var diye sorabilirsiniz. Berlin bir Alman başkenti idi, ikiye bölündü ve şimdi tekrar birleşti! Mağusa’ya elbette bu açıdan bakarsanız çok farklı…
Bir başka açıdan Mağusa da, savaş sonrası dikenli tellerle bölünmüş bir kent. Nüfusun çoğunluğunu oluşturan bir diğer toplumu, yaşadığı yerlerden uzaklaştırıp, geri dönmesini engellemiş ve kentin yarısı rehin alınmıştır. 2024, bu durumun üzerinden tam 50 yılın geçtiği yıl!

Ve tam yarım asır sonra aklımıza gelen soruları, sormanın zamanı çoktan gelip geçtiği halde, akılda tutulması için önemli.

Kentte dikenli tellerin kaldırılması ve rehin tutulan kentin özgürleştirilmesi için bir plan var mı?
Kentin son sakinlerinin birçoğunu kaybetsek de kalanlara veya ailelerine geri dönüş hakkı sağlayabilecek miyiz?
Geri dönemeyenleri tazmin edip, evlerini boşaltıp harabeye döndürdüğümüzden dolayı bir yakınlık gösterebilecek miyiz?
Yoksa Mağusa gibi tarihi 2300 yıl geriye yaslanan bu kentte, birlikte ve refah içinde yaşayabileceğimiz ama kaybettiğimiz 50 yılı yok mu sayıp, kaybettiğimiz yıllara bir 50 yılı daha mı ilave edeceğiz?