Melekleri Unutma !

Koyu bir karanlık çöktü bu şehre,

Büyüdüğüm bu mahalleye, yan tarafa, öte caddeye,

Bu okul yolu, şuradaki anılar, ilk gençlik…

Bak Namık Kemal’in sınıfları bile bomboş artık.

Şarkılar çığırdığımız ve şiirler okuduğumuz salonda derin bir sessizlik…

Ben bu şehre doğdum.

Ben bu şehre öldüm.

Arasam bulacağım belki yitip giden yeniklerimi,

Ulus Sokak’ın hangi köşesinde ne var bilirim,

Köşedeki bakkal Güner amca gideli de çok oldu,

Karşı komşumuz İzber teyze veda edeli de…

Pirilli oynadığım günleri de hatırlarım,

Karşıdaki guvafa ağacını, tadını, sulu sulu,

Arka bahçedeki mersinin kokusunu ve

evin gerçek sahipleri geldiğinde, mersin ağacına sarılıp ağlamalarını,

hatırlarım.

İstersem tekrar tırmanabileceğim anılarım,

İnip koşabileceğim sokaklarım vardı.

Eskiden…

Ta ki çocuk gülüşlerimizin solduğu o geceye kadar.

Ben de çocuktum işte.

Şimdi büyüdüm bu şehir gibi.

Çünkü çocuklarını kaybeden bir şehrin insanları,

Bir daha asla çocuk kalamaz.

Benim bu satırları yazarken,

şimdi yanı başımda bir mezar,

Evden adım atsam hemen bitivereceğim yakınlıkta,

kuru bir dilsizlikteyim.

Yalnızım. Oradayım yanı başımda bir arkadaş mezar.

Birden fazla, on değil, yirmi değil bu mezarlar,

yan yanalar.

Ama, kahrolsun ki,

içinde küçük çocuklar…

Öldürdüler bizi, diri diri kumdan yığınlara gömdüler,

Tuz buz oldu bir şehrin geleceği,

Ah Mağusam…

Ne yana ağlasam, ne öteye haykırsam bilemem şimdi,

Yer yarılsaydı da içine girseydim diye utancından der atalarımız,

Yer yarıldı da masum masum içine itildi çocuklarımız, hepimiz,

Suçsuz, günahsız ve birilerinin dediğinin aksine, kaderden değil,

Kalleşlikten…

Şimdilerde o kalleşler utanmadan çıkıyorlar hücreden,

Para babalarının sıvazladığı ‘adalet’miş!

Onların çocukları çocuk, aileleri aile,

Bizimkiler artık bir dava dosyasında ‘tahliye’ için

rapormuş, nedenmiş, kadermiş işte !

Hey Türkiye’nin adalet sarayları !

Cehaletin adına sarmalamayın bu koca bekleyişi.

Ceza kanunlarından adalet bekleyen bir nöbet bu ama,

sade öyle değil, bu bekleyiş kanunlardan öteye,

Promete’nin taşıdığı meşale gibi aydınlansın diye önümüz,

Biz koca bir şehir bir birimize tutunacağız yine,

Düştüysek elbet kalkarız yeniden de,

Adalet de gelsin be kardeşim!

Orada bir mezarlık,

İçinde büyüyemeyen küçük çocuklar yatırken hem de !

Söyle kime söyleyeceksen !

Köroğlu’na mı söylersin, Ertaş bir türkü mü çığırır,

Sezen en hüzünlü şarkısını söyler, Kürt, Alevi, Rum, Ermeni ve Türk,

Adıyaman CHP’nin mi olmuş, yoksa AKP’nin mi, bahane!

Bin yıl kavga mı eder, yoksa dans mı edersiniz, bilemem,

İsterse gök yarılsın da bu cehaletin dibini kurutun,

İsterse bir semazen gökten alıp ışığı, toprağa döksün,

Siyasetiniz batsın, isterse şaha kalksın,

Ben Kıbrısım, fıtrata inanmam, kaderin de sana kalsın,

Bir daha yaşanmasın diye, ibretlik ceza,

Çektiğimiz tüm ezalara ve boş kalan odalara,

adalet istiyorum.

Hepimiz teker teker gömüldük,

Ve orada yatıyoruz işte,

son toprağı sen mi üzerimize atacaksın diye bekleyişte..,

Bir mezar taşına kazınmış gülümseyen bir çocuk suretinde,

biz de inadına tekrarlıyoruz, gün be gün, ve asla vazgeçmeyerek,

tahliye veya takiye değil,

adalet istiyoruz !

Melekleri unutma !