Fransa’da Başbakan François Bayrou’nun 8 Eylül’de talep ettiği güvenoyu oylaması, yalnızca hükümetin kaderini değil, aynı zamanda Emmanuel Macron’un ikinci döneminin geri kalanını ve Beşinci Cumhuriyet’in işleyiş kapasitesini de belirleyecek kritik bir dönüm noktası olarak görülüyor.

Bayrou’nun 44 milyar euroluk kemer sıkma paketi muhalefeti harekete geçirirken, Sosyalist Parti’nin de desteğini çekmesiyle hükümetin düşme olasılığı oldukça güçlendi.
Kriz, bu noktaya nasıl geldi?

Krizin kökleri, Macron’un ikinci kez cumhurbaşkanlığına seçilmesinin ardından parlamentoda mutlak çoğunluğu elde edememesine dayanıyor.

Beşinci Cumhuriyet’in geleneksel güç dengesini bozan bu tablo, yürütmeyi sürekli müzakere ve kırılganlık içine itti. Hükümet koalisyonu Ensemble (Birlikte) ve müttefikleri 212 sandalyede kalırken, çoğunluk için gereken sayı 289. Buna karşılık muhalefet toplamda 365 sandalyeyi kontrol ediyor.

Marine Le Pen’in aşırı sağcı Ulusal Birlik (RN) partisi 126, sol ittifak Yeni Halk Cephesi ise 176 sandalye (Boyun Eğmeyen Fransa 72, Sosyalistler 66, Yeşiller 38) ile parlamentonun büyük kısmını elinde bulunduruyor.
Bayrou'nun kumarı

Fransız siyasetinin deneyimli figürlerinden Bayrou, Milli Eğitim ve Adalet Bakanlığı görevlerinde bulunmuş, üç kez cumhurbaşkanlığına aday olmuş, merkezcilik ve Avrupa federalizmiyle tanınan bir siyasetçi.

2017’den bu yana Macron’a verdiği destek, onun başbakanlığa atanmasının temel nedeniydi. Güvenoyu talebi, bir yandan ülkenin devasa borcuna karşı “cesur” bir çıkış olarak sunulurken, aynı zamanda Bayrou’nun kendi siyasi mirasını sağlamlaştırmak için yüksek riskli bir kumar olarak da görülüyor.

“Riskli ama zorunlu” sözleriyle özetlediği bu hamle, parlamentodaki acımasız matematiğin farkında olan bir siyasetçinin, yavaş bir siyasi ölüm yerine yüzleşmeyi seçtiğini gösteriyor. Ancak geçmişi de tartışmalardan azade değil; Bétharram skandalına ilişkin suçlamalar, rakipleri tarafından yeniden gündeme getiriliyor.
Macron'un etki alanı daralıyor

Macron’un “Jüpiter” tarzı yukarıdan aşağıya yönetim anlayışı, parlamentodaki çoğunluğunu kaybettikten sonra çöktü.

İlk dönemini Sarı Yelekliler hareketi gibi toplumsal şoklarla geçiren Macron, ikinci döneminde krizden krize sürüklenen reaktif bir lider haline geldi.

Bir önceki Başbakan Michel Barnier'nin üç ay görevde kalmasının ardından bütçe oylamalarıyla hükümetin düşmesi Macron için şok etkisi yaratmıştı. Eğer Bayrou hükümeti de düşerse, kamuoyunun Fransa'nın uzun süreli istikrarsızlığından Macron'u sorumlu tutması uzmanlara göre oldukça olası.

Macron'un anayasal olarak başbakanı atama ve parlamentoyu feshetme yetkileri bulunsa da, her seçeneğin ciddi siyasi riskleri var.
Borcun dayanılmaz ağırlığı

Fransa’nın bütçe açığı GSYH’nin yüzde 5,8’ine ulaşmış durumda. Bu, AB’nin yüzde 3’lük limitinin neredeyse iki katı.

Yanısıra, piyasalar da bir süredir Fransa'nın istikrarsızlığını cezalandırıyor. Fransız-Alman tahvil farkı 5 baz puan genişlerken, CAC-40 endeksi yüzde 1,6 düştü. Moody’s ve S&P, siyasi riskler ve kötüleşen mali göstergeler nedeniyle Fransa’nın kredi görünümünü “negatif”e çekti. Yeni bir hükümetin düşmesi, doğrudan not indirimi riskini tetikleyebilir.

Bayrou’nun tepki çeken planı iki resmi tatilin kaldırılması, sosyal yardımların ve vergi dilimlerinin dondurulması gibi sembolik ama son derece tartışmalı önlemler içeriyor. Bu paket, yalnızca mali değil, aynı zamanda siyasi bir araç: Muhalefeti sorumsuzlukla suçlamak ve anlatıyı “acımasız hükümet”ten “engelleyici muhalefet”e kaydırmak amacıyla tasarlanmış yüksek riskli bir strateji.

Bayrou'nun krizi tetikleyen neredeyse 45 milyar euroluk kemer sıkma paketinin en çok tepki çeken maddeleri ise şöyle:

Hristiyan Birlik Partisi'nin "Söder Kebab" tişörtleri 20 euro: Bavyera başbakanı adına döner patenti alındı
Hristiyan Birlik Partisi'nin "Söder Kebab" tişörtleri 20 euro: Bavyera başbakanı adına döner patenti alındı
İçeriği Görüntüle

Harcamalarda “beyaz yıl”: Sosyal yardımlar, emekli maaşları ve vergi dilimleri 2026 boyunca enflasyona endekslenmeyecek, 2025 seviyesinde dondurulacak. Bu uygulamanın tek başına 7 milyar avro tasarruf sağlaması öngörülüyor. Ancak çalışanlar, emekliler ve düşük gelirli kesimler için reel gelir kaybı yaratacağı gerekçesiyle yoğun eleştiri topluyor.
İki resmi tatilin kaldırılması: Fransa’daki 11 resmi tatilden ikisinin kaldırılması planlanıyor. Paskalya Pazartesisi ve 8 Mayıs Zafer Günü gibi seçenekler gündemde olsa da, kesinleşmiş değil. Bu önlemin 3 ila 4,5 milyar avro arasında tasarruf sağlaması bekleniyor.
Kamuda personel azaltımı: 2026’dan itibaren üç bin memur kadrosu azaltılacak, ayrıca emekli olan her üç memurdan yalnızca birinin yerine yeni personel alınacak.
Sağlık harcamalarında kesintiler: Cepten yapılan sağlık harcamalarının üst sınırı artırılacak ve ilaç geri ödemeleri daha sıkı denetlenecek. Tıbbi gerekçesi ortadan kalkmış bazı kronik hastalıklar için tam geri ödeme kaldırılacak.

Ne sağdan ne soldan güven oyu alamayacak

Fransa'da muhalefet cephesi, birbirinden farklı vizyonlara sahip partilerin “kutsal olmayan ittifakı” olarak şekilleniyor. Aşırı sağcı Milli Birlik (RN), vergiler ve yardımlar yerine göçmen harcamalarını kesmeyi savunurken; sol partiler bütçeyi “sosyal savaş ilanı” olarak niteliyor.

Sosyalist Parti lideri Olivier Faure’nin hükümete destek vermeyeceklerini açıklaması, Bayrou’nun son kozunu da boşa çıkardı.

Oylamanın iki gün sonrasında, 10 Eylül’de ülke çapında kitlesel protestolar bekleniyor. Bu çağrının ardından eylemlerin ulaşacağı boyut ise Fransa medyası tarafından Sarı Yelekliler hareketiyle kıyaslanıyor.

2018’de başlayan ve Macron’un ilk dönemini sarsan eylemler, “elitlere” karşı geniş bir öfkeyi yansıtmıştı. Bugün de toplumsal huzursuzluğun yeniden patlak vermesi ihtimali, hükümetin üzerindeki baskıyı artırıyor.

Ancak muhalefetin birliği aldatıcı. RN ile solun nedenleri taban tabana zıt. Dolayısıyla hükümeti devirebilseler bile, yeni bir başbakan ya da ortak bir bütçe üzerinde anlaşmaları imkânsız görünüyor. Bu da yıkımın ardından yeniden siyasi felce dönüşeceği anlamına geliyor.
Hükümet düşerse Maron ne yapacak?

Bayrou’nun düşmesi halinde Macron’un iki seçeneği var:

Bunlardan ilki yeni bir başbakan atamak. Ancak bu çözüm yolunda, Barnier ve Bayrou'nun başına gelenlerin yeniden yaşanması oldukça muhtemel.

İkincisi ise Meclis’i feshedip erken seçimlere gitmek. Bu seçenek oldukça riskli olsa da Macron'un siyasetteki yi şöhretini kazanabilmesi için tek ihtimal olabilir. Anketler, erken seçimde RN’nin daha da güçlenebileceğini ve Macron’un aşırı sağcı bir başbakanla ittifak kurma kabusuyla karşı karşıya kalabileceğini gösteriyor.

Bayrou hükümetinin düşüşü, yalnızca bir parlamento içi çekişme değil; Fransa’nın parçalanmış siyasi kimliği, ağır borç yükü ve uyum sağlamakta zorlanan yarı başkanlık sistemiyle yüzleşmesi anlamına geliyor. Macron için bu, reform gündeminin öldüğü ve ikinci döneminin siyasi krizleri yönetmekle geçeceğinin teyidi olabilir.

Avrupa’nın ikinci büyük ekonomisinde süregiden istikrarsızlık, AB’nin Ukrayna savaşı, bütçe kuralları ve genişleme gibi konulardaki karar alma kapasitesini de zayıflatacaktır.

Fransız siyasi merkezi tutunabilecek mi, yoksa felç ve kriz döngüsü aşırılıkları daha da güçlendirerek bir sonraki cumhurbaşkanlığı seçiminde temel bir yeniden yapılanmanın yolunu mu açacak? François Bayrou hükümetinin düşüşü, bu sorunun kaçınılmaz hale geldiği an olarak tarihe geçebilir.