Her üç ayda bir düzenli olarak Kıbrıslı Türklerin siyasi güven, sosyal güven, bireysel özgüven ve mutluluk algısını ölçerek oranların zaman içerisinde birbiriyle ilişkisi yanında, ülkede yaşanılan gelişmelerden toplumun ne şekilde etkilendiğini de gözlemlemleyen CMIRS, anket sonuçlarını iki bölümde yayımladı.
Birinci bölümde yayımlanan verilere göre ankete katılanların sadece %15.52'si cumhurbaşkanına, %14.28'i hükümete ve %13.83'ü meclise güvendiğini belirtti. Benzer şekilde katılımcılar, sadece %18.18'i cumhurbaşkanından, %15.3'u hükümetten ve %16.43'ü meclisteki performanstan memnun olduğunu ifade etti.
Anket sonuçlarının birinci bölümünde ekonomik sorunlar, enflasyon, yeteneksiz siyasi liderler, düşük maaşlar, yüksek yaşam maliyetleri ve yolsuzluk ülkenin en önemli sorunları olarak sıralandı.
CMIRS anket sonucunda toplumda endişe, öfke, çaresizlik ve depresyon gibi negatif duyguların arttığı gözlemledi
Toplumun en çok güvendiği kurumlar yargı, polis ve medya olurken, verilere göre hükümet, cumhurbaşkanlığı ve meclis en az güven duyulan kurumlar arasında yer aldı.
CMIRS tarafından yapılan anket ülkedeki siyasi ve ekonomik güvensizlik ortamını ortaya koyarken, toplumun genel endişelerini ve güven seviyelerini de açıkça gözler önüne serdi.
CMIRS tarafından paylaşılan anketin sonuçları:
Genel Sonuçlar
Ankete katılanların 83.3%'ü ülkede işlerin yanlış yönde gittiğini düşünmektedir.
Ülkenin En Önemli Sorunu
Katılımcılara göre ülkenin en önemli sorunları sırasıyla
1. Ekonomik sorunlar,
2. Enflasyon
3. Yeteneksiz/beceriksiz siyasi liderler
4. Kıbrıs Sorunu
5. Düşük Maaşlar
6. Yüksek Yaşam Maaliyetleri, ve
7. Yolsuzluk’tur.
Ülkede Ekonomik Durum
59.13% 2 sene içerisinde kendi mali durumunun daha kötü olacağını düşünüyor! Ankete katılanların 59.13%ü 2 sene içerisinde kendi ekonomik durumunun daha kötü olacağını, 23.74%ü ise ayni kalacağını belirtmektedir. Geçtiğimiz döneme kıyasla kötümserlerin oranında 5.61% artış gözlemlendi.
Mart 2024’te toplumun mutluluk puanı, biraz düşüş göstermiş ve 10 üzerinden 5.94 oldu.
Buna ek olarak ankete katılanların:
• 57.75%i son bir hafta içerisinde sıkca endişeli hissettiğini,
• 48.49%u son bir hafta içerisince sıkca öfkeli hissettiğini,
• 37.43%ü son bir hafta içerisinde sıkca çaresiz hissettiğini,
• 29.78%i son bir hafta içerisinde sıkca depresif hissettiğini belirtmiştir.
Bu dönemde sosyal güven oranı 2.67 oldu.
Yaşanabilirlik Puanı: 10 üzerinden 5.50
Ülkenin yaşanabilirlik puanı bu dönemde 5. 50 oldu.
Kuzey Kıbrıs Demokrasi ve İyi Yönetim Barometresi (en düşük puan alan başlıklar sırasıyla):
1. Sağlık
2. Devlet yönetiminde alınan kararların şeffaf olması
3. Bizleri yönetenlerin hesap verebilirliği
4. Gelir Dağılımında Adalet
5. Çevre
6. Eğitim ve
7. Ayrımcılığa uğramadan yaşamadır.
Kurumlara Güven:
En az güven duyulan kurumlar bu dönemde yine ayni kalmıştır:
1. Hükümet
2. Cumhurbaşkanlığı
3. Meclis
4. Siyasi Partiler vs
5. Finansal kurumlar'dır
En çok memnun olunan kurumlar sırasıyla:
1. Yargı
2. Polis
3. Medya’dır.
En az memnun olunan kurumlar sırasıyla:
1. Hükümet
2. Cumhurbaşkanlığı
3. Meclis’tir.
CMIRS Mart 2024 dönemi için yapmış olduğu ankete katılanlara sorduğu ek sorularda su sonuçları elde etti:
Katılımcıların sadece %25'i ülkede alınan kararlar üzerinde etki sahibi olduğunu düşünüyor. Ankete katılanların çoğunluğu, ülkede adaletsizlik, partizanlık, yolsuzluk ve rüşvetin yaygın olduğunu belirtiyor.
Ankete katılanların %80.20'si ülkede adaletsizlik, %86'sı partizanlık, %90.6'sı yolsuzluk ve %82.4'ü rüşvetin yaygın olduğunu görüşünde.
Sonuçlarda en dikkat çeken bulgu ise, ankete katılanların yarısından fazlasının (%50.6) ülkede yolsuzluk ve adaletsizliklerin önlenmesinin mümkün olmadığını düşünmesi. Buna karşın, yalnızca %48.2'si bunun mümkün olduğunu düşünüyor.
Sonuçlar, ülkedeki adalet sistemi ve yönetimine olan güvenin azaldığını gösteriyor.
CMIRS DİREKTÖRÜ MİNE YÜCEL, ANKET SONUÇLARINI DEĞERLENDİRDİ:
ÜLKE DEMOKRASİSİ VE SİYASETİ AÇISINDAN CİDDİ ADIMLAR ATILMASI GEREKİYOR
CMIRS direktörü Mine Yücel, yapılan ankete ilişkin değerlendirmelerde bulundu. Direktör Mine Yücel Yücel'e göre, ülkede siyasi güvenin olmadığı ve halkın ekonomik durum, yönetim sorunları ve yolsuzluktan şikayetçi olduğu bir ortamda, sadece %25 oranında bir kesimin kararlarda söz sahibi olduğuna inanması oldukça düşündürücüdür.
ADALETİN YENİDEN TESİS EDİLMESİNE DAİR UMUTSUZLUK
Anket sonuçlarına göre, her 10 kişiden 9'u ülkede yolsuzluk ve adaletsizliğin yaygın olduğunu düşünmekte ve adaletin yeniden tesis edilmesinin mümkün olup olmadığına dair umutsuzluk içinde olduğunu kaydeden Yücel, ülke demokrasisi ve siyaseti açısından ciddi adımlar atılması gerektirdiğini vurguladı.
“GELENEKSEL İLİŞKİLER DAHA ÖN PLANDA”
Geleneksel sosyal yapıya sahip toplumlarda, toplumsal örgütlenme ve ilişkilerin genellikle aile ve akrabalık temelinde yapıldığını ve resmi kurumlarla olan ilişkilere yansıdığını belirten Mine Yücel, devletin kurumlarına olan bağlılığın zayıf olduğunu ve geleneksel ilişkilerin daha ön planda olduğunu ifade etti.
“YOLSUZLUK VE RÜŞVET SON 20 YILDA GİDEREK YAYGINLAŞTI”
Yücel, Kıbrıs Türk toplumunda yakınlara ayrıcalık tanımanın, öncelik vermenin ve 'torpil' yapmanın doğal kabul edildiği belirtilmekterek, yolsuzluk ve rüşvetin son 20 yılda giderek yaygınlaştığı ve cezasız kaldığı da gözlemlendiğini söyledi.
Yücel değerlendirmesinin sonunda, rüşvet ve yolsuzluğun temelde sosyolojik olaylar olduğunu ve toplumun değerleri, yaşam biçimi ve örgütlenme tarzıyla yakından ilişkili olduğunu vurgulayarak, ekonomik istikrarsızlık, yönetimdeki boşluklar ve sosyo-ekonomik koşulların kötüleşmesi gibi faktörlerin rüşvet ve yolsuzluk için uygun bir zemin oluşturduğu ifade etti.
CMIRS direktörü Mine Yücel değerlendirmesinin tam metni şu şekilde:
Siyasi güvenin olmadığı, halkın ülkedeki ekonomik durum, yönetim sorunları ve yolsuzluktan şikayetçi olduğu bu ortamda sadece 25% oranında bir kesimin ülkede alınan kararlarda söz sahibi olduğunu düşünmesi ise ülke demokrasisi ve siyaseti açısından oldukça düşündürücüdür.
Her 10 kişiden 9’unun ülkede yolsuzluk ve adaletsizliğin yaygın olduğunu düşündüğü bir ortamda adaletin yeniden sağlanabilmesinin mümkün olduğunu düşünenler ise azınlıktadır.
Bu ortamdan çıkış ve siyasete yeniden güvenin tesis edilmesi ise ciddi adımlar gerektirmektedir.
İlk olarak şunu belirtmek gerekir ki geleneksel sosyal yapıya sahip toplumlarda toplumsal örgütlenme ve ilişkiler genellikle aile, akrabalık vs temelinde yapılaşmış olup resmi kurumlarla olan ilişkilere de yansımaktadır. Bu toplumlarda devletin kurumlarına olan bağlılık zayıf olup geleneksel ilşkiler daha ön plandadır.
Bizim kültürümüz ‘kuralcı’ bir kültür değil ‘istisnacı’ bir kültürdür. Yani arkadaş, akraba vs gibi yakınlara ayrıcalıklı davranmak, öncelik vermek, kısacası ‘torpil’ yapmak doğal kabul edilen bir davranıştır.
Sosyal yapı davranışlarımız için temel oluşturan, hangi davranışın uygun olup hangisinin olmadığını belirleyen bir etkendir. Kişiler sosyalizasyon süreci içerisinde neyin onay alacağını, neyin reddedilip de cezalandıracağını öğrenirler.
Bizim toplumsal yapımız içerisinde geçmiş yıllara baktığımız zaman torpil yukarıda da belirtmiş olduğumuz gibi zaten geleneksel yapı içerisinde kabul gören bir olduydu. Buna ek olarak son 20 sene içerisinde yolsuzluk ve rüşvetin de giderek yaygınlaşmaya başladığı, buna rağmen çok büyük oranda cezasız kaldığı da gözlemlenebilmektedir. Bu da aslında toplumun görerek öğrendiği ‘yolsuzluk ve rüşvetin ceza almayacağı, hatta onay görebileceği’ gerçeğini öğrenmesine yol açmıştır.
Kısacası rüşvet ve yolsuzluk temelde sosyolojik olaylardır ve toplumun değer, yaşam biçimi ve örgütlenme tarzıyla yakından ilişkilidir. Ekonomik istikrarsızlık, hızlı nüfus değişimleri, toplumsal ihtiyaçların gözardı edilmesi, yönetimde boşluklar, sosyo ekonomik koşulların kötüleşmesi, yasal boşluklar ve bilinçsiz seçmenlerden oluşan bir ortam rüşvet ve yolsuzluk için en uygun zemini hazırlamaktadır.
Geçmiş bir çok çalışmada da belirtmiş olduğumuz gibi, bir anomie toplumunda yaşamaktayız. Yukarıda saydığımız sosyal değişim koşullarının var olduğu durumlarda ahlakın bağlayıcılığının azaldığı, toplumsal değerler yerine bireysel ve bağlayıcı olmayan değerlerin ortaya çıktığı görülmektedir. Bu gibi durumlarda bireysel çıkarları için ‘ahlaki’ veya ‘legal’ olmayan yollara yönelmek de bireysel değerlerin durduramayacağı bir durumdur.
Bütün bunları bir de tanınmayan ve uluslararası hukuk dışında kalmış bir toplum merceğinden de incelersek çözüm daha da net bir şekilde görülebilir.
‘Kuralcı’ olmayan, ‘istisnacı’ bir toplum ancak ve ancak kural ve hukukun üstünlüğünü hissederek, yeni bir sosyalizasyon süreci içerisinde ahlaki ve legal olmayan davranışların ‘uygun olmadığını’ yeniden öğrenerek bu davranışlardan kurtulabilir.
Toplumsal değerlerin yeniden etkili olabilmesi için legal olmayan davranışların cezasızlığının önüne geçilmesi gerekmektedir. Bu da istisnasız olarak tüm illegal davranışların cezalandırılması ile olabilecek birşeydir. Ülkede siyasi güvenin yeniden tesis edilmesi de, toplumun sosyal güveni ve bireylerin kendine güveni de buna bağlıdır.
KIBRISIN SESİ HABER MERKEZİ