1960’ların ortası Kıbrıs...

Yeşilada vapuru henüz limandan demir almış. Beyaz köpüklü Akdeniz sakin. Güvertede emprime pamuklu kostümlü kadınlar ve keten gömlekli erkekler, incecik kamışdan örülmüş şapkalar ve az sayıda çocuğuz. Kızlar örgülü saçlı, erkeler traşlı ve kısa pantalonlu. Beyaz önlüklü servis garsonu tepside meşrubat satıyor. Daha önce hiç görmediğim metal kutuda içecekler. İngilizce, Rumca ve Türkçe adeta ahenkle dans ediyor. Yeşil adaya vardığımızda güneş çoktan ufka değmek üzere. Küçük liman sakin. Görevliler nazik. 

Adaya iniyoruz...

Çarşıdayız, Antik limanda pırıl pırıl örtülü restoran ve kahveler imrenilecek kadar düzgün. Misafirler deseniz adeta Brighton Pierre’inde promenad yapıyorlar. Çarşı hareketli. Dükkanlar ağzına kadar dolu. Önceden resimlerini gördüğüm ama çoğunu bilmediğim ticari mallar. Hazır kahve, çeşit çeşit içkiler, krakerler, çikolatalar, devamında gözlerimin önünde rengarenk porselenler, ısıya dayanıklı cam tabak ve tencereler.. Sadece o kadar değil, kot pantalonlar, güneş gözlükleri, sofralara yeni lezzetli soslar, plastik çiçekler, yumuşacık tuvalet kağıtları ve kutulu kağıt mendiller..  Deodorantlar, kremler, sabunlar ve şampuanlar... O yaşa dek görememişiz yurt dışından gelen ailelerin bavullarından çıkanların dışında hiç. Ne de Türkiye’nin normal bakkalarında ve dükkanlarında. Belki birkaç Nato askeri eskisinden Tophane ve Yalova’daki Amerikan pazarlarında... Lefkosia, Nicosia, Baf, Famagusta, Girne, Leymasun... 10 gün adadayız o sene. 7’li yaşlarda kentsoylu bir çocuğun bile hayallerinin değiştiği şehirler ve sahillerde...

Nasıl da değişti herşey değil mi geçen zaman içinde? 

Suriçinin cumbalı evleri artık yıkık dökük, barındırdığı nüfusun hem kimliği, hem de üstü başı sökük. Hayalet şehir olmuş Famagusta. Yağmalanmış ve şimdi gururla teşhir ediliyor dünyaya. Ortadan bölmüşler cenneti, bilemedim kime lâzımmış cehennem misali diğer gerisi. Sokakları kararmış kuzeyin ışıkları parladıkça güney,  zar zor bulunur olmuş yollar. Kapılarda numara bile kalmamış. Bilmemneyi geçince sağa dön, oradan bilmemneyi gör, ha işda hemen onun ilerisi olmuş harfi tarifler. Çoklu Kültürün harfleri tek tek silinmiş alfabeden; Larnaka İskele’de dururken Başkurt, Akdeniz, Barbaros sokaklarının tabelaları. Tek değişen görünüm de olmamış, herşey yuvarlanmış gitmiş boşluğa. Sokaklar adeta Nijerya ya da Bangladeş, biraz da İç Anadolu ve Karadeniz eşlik etmiş fellahlara. Marketler ise ucuz zincir market misali ardarda. 

Kıssadan hisse başladık bu hafta, sıkılmazsanız adanın bir yabancı gözünden yorumunu okuyacaksınız her defa. 

Merhaba. 

Nağpağn be gardaş ? 

Terzi Yamağı 

Barbaros Şansal