Bu köşenin gündemi Mağusa olacak. Haftada bir kentimizi irdeleyeceğiz. Yaşanmışlıkları, bugünü ve gelecekteki beklentilerimizi bu satırlarda “Kıbrısın Sesi” olarak Mağusa’dan sizlere sesleneceğiz.

***

Yıllardır hızla değişen ve alt üst olan demografik yapımız özellikle Mağusa’da kentlilik bilincinin oluşmasını engellemiş, olanı da yok etmiştir. Bu yazımızda bunun üzerinde duracağız. 

Yaşamlarını yıllardır nesilden nesile ayni kentte devam ettirenler hep geçmişe referans vererek konuşur genelde. Geçmişteki insan ve komşu ilişkilerinden tutun da evlerinin önünü ve yolları süpüren mahalle sakinlerinden bahsetmeyen neredeyse yoktur. Birbirine destek olan, yardımlaşmayı öne çıkaran insan ilişkilerinden dem vurulur hep. O günler hep anılır. Bunların şimdilerde niye olmadığı sorgulanır durur.

***

Bu sorgulama yarım asırdır, evet dile kolay tam 50 yıldır, Mağusa’da hep olmuştur.

Kentin kozmopolit yapısı akşamdan sabaha bozulmuş,ve kent 1974 yılında en büyük kırılma noktalarından birine şahitlik etmiştir. Birçok din ve ulustan oluşmuş kent, nüfusunun büyük kısmını bir Temmuz sıcağında kaybetmiş ve monolitik bir yapıya dönüşmüştür. Ardından adanın güneyinden ve deniz aşırı kuzeyinden büyük bir göç almıştır. Mağusa’ya hayatlarında bir kez bile uğramayan insanlar, yani kentin yeni yerleşimcileri, kentin çoğunluğunu oluşturmuştur. Yüzyıllarca üst üste birikerek gelen kentin yaşanmışlıkları çerçevesinde oluşmuş kent kültürü unutulmuştur. 

Mağusa adeta kafası kesik tavuk misali kanadı, kolu, ayakları farklı yönlerde ve bir harmoni olmadan hareket eden bir bilinçsiz canlıya dönüşmüştür. 

Kent, bilincini değil sadece, ruhunu da kaybetmiştir. 

***

İşte Mağusa o günlerden bugünlere gelirken çok zorluklar çekildi. Kenti, tüm yaşayanlarıyla beraber ortak bir bilinçle sahip çıkılacağı, ortak bir ruha ve duyguya sahip evimiz kabul edilebileceği bir Mağusa’ya dönüştürmek halen tam anlamıyla mümkün olamadı.

Doğup büyüdüğü kentten ya da memleketten kopup gelenler haliyle kendi kültürlerini de yeni yaşayacakları yere taşımışlar, adeta geldikleri kentlerinin ya da bölgelerinin merkezindeymiş gibi hayat sürdürmüşlerdir.

Bugünlere gelirken Mağusa hep bunun sancısını çekmiştir. Kentlilik bilincini oluşturacak, ortak duygularla hareketini sağlayacak ne bir eğitim sistemimiz ne de siyasi bir yaklaşımımız olmuştur. Tam tersine siyaset bunu engellemiş, kentin bütününü değil parçalardan ve “gettolardan” oluşumunu desteklemiştir. Bu parçalı yapıdan siyasi rantlar sağlanmıştır. 

Mağusa’nın bütünlüğü, ortak bilinç ve ruhla hareketi değil ayrılık noktaları körüklenerek siyaset yapılmıştır.

Geçtiğimiz yıl kente son 50 yıldaki en büyük acıyı yaşatan 6 Şubat depreminde kaybedilen çocuklarımız ve aileleri belki de ilk kez kenti tasada, ortak bir duyguda birleştirmiştir. Kentin ortak bir acıyla sarsılması, insanların ortak dayanışmasını getirmiştir. Bu dayanışmanın ve insanlarımızın kenetlenmesi sadece tasada değil günlük yaşamın her anında kendi hissettirmesi durumunda ileriki yıllarda kentin bütünlüğünden bahsetmemize olanak sağlayacaktır.

***

23 asırdan fazla bir tarihe sahip bir kent Mağusa. Merkezinde bulunan Suriçi bölgesi belki de dünyanın sayılı büyüklükte ve güzellikte bir Ortaçağ kenti. Sahilleri ne kadar da halka kapatılsa da irili ufaklı plajlarıyla altın kumlara sahip bir turizm potansiyeline sahip.

Niye kirletiyoruz, niye değerini bilmiyoruz, tarihi dokusuna niye sahip çıkamıyoruz, niye turizmi hakkedildiği ölçüde yapamıyoruz sorularının yanıtını ortak bir kentlilik bilinci oluşturmaktaki yetersizliğimizde aramak lazım. 

Mağusa’yı yazıp konuşmaya gelecek haftalarda devam edeceğiz. 

Okan Dağlı