ŞİMDİKİ KAPILAR ÜÇ KİLİT BİR SÜRGÜ
Önceden kilitsizdi kapımız, hatta kapıdan büyük camı açık kalırdı geceleri, kimseler de girmeyi düşünmezdi ev halkından başka. Serin yaz akşamları gındırık kalan kapı pencereleri, camları…
Bu hiç bitmeyecek zannederdik çocukken, kendi evimizin camları da açık kalacak. Araba kapılarımız hâlâ kilitsiz diye uyarıyor şimdi bizi çocuklar. “Arabayı kilitlemedin” diye. Doğru deyip dönüyoruz araca, kilitliyoruz ve camları da kapatıyoruz hatta. Çocuk halimiz geçmişin takviminde ağlıyor geleceğe. Biz bile bazen duymuyoruz sesini.
Şimdi sokaklar gelecek için ayakta bekliyor Lefkoşa’da. Kim ne kadar duyuyor ve duyacak diye kalp çarpıntısı bir bekleme. Üç beş el oyunu yanlış öğrendi diye durmadan çekilen bir çile. Evlerin kapılarındaki kilit sayısı arttı da ne diye? Adanın kapıları açıldı durdu herkese. Nerede olduğumuzu durmadan şaşırdık, şaşırıyoruz bu sokakların içinde.
Sokaklar ses, sokaklar isyan, sokaklar işaret.
Kapılar eğri, kapılar büğrü, kapılar kilitli.
Tek kilitten çıktık üç kilide. Yetmezmiş gibi bir de sürgü eklediler ucuna. Kilitledikçe ve saydıkça anahtar sesini içten içe, bir acı düşüyor yüzüme. Bu kadar güvensiz oldu diye sokaklar; üç kilit bir sürgü kapılar sürüldü evlere. Evler şimdi güvenli öyle mi? Evimiz, kapıdan büyük pencere camını kapattığımız gün güvenini kaybetti aslında. Sokağını, adresini, adını kaybetti. Bizi bile kaybetti. Zaten o ev de hiç bizim değildi ki.
Evsiz, yurtsuz, sokaksız kaldığımız andan beri, atalarımızdan aldığımız o acı mirası yüzümüze süre süre, sürgüler çektik gülüşümüze. Utandık başkasının acı hatıraları ile dolu bir evde gülümsemeye. Oysa gülmek, devrimci bir eylemdi devrimcilerce. Büyük bir evrim ile evrildik senelerce bu düzende. Düzeni bozmasın diye kimse kendini bozdu durdu ömrünce.
Kendi içinde kilitler ekleyerek kilitlere, çoğalttı durdu kapılarını. Ne kendi açtı ne başkasının açmasına izin verdi. Anahtarını kaybettiği günden beri kimselere kimse güvenmedi.
Ta baştan lazımdı adaya kilit, ta baştan lazımdı sürgüler gerektiğinde. Sürgün olup durduk kendi ülkemizde. Bir o yarıma bir bu yarıma. Önceden vurulacaktı üç kilit bir sürgü adaya, elini kolunu sallaya sallaya giremesin bazıları diye aramıza.
Evet, geç kaldık, evet geç kaldınız, belki başka bir ada gerçeğinde. Belki başka bir zamanda. Belki başka bir yalanda yine…