İnsanın Gözyaşları

Bize ait olmayan bir zamanda yaşıyoruz

Zaten kim kendi zamanına ait ki

Kimse kendi çağında yaşamıyor

Kimse kendini bulunduğu çağa ait hissetmiyor. Peki neden?

Mina Urgan der ki;

"Çağımıza uymak zorundayız palavrasına da hiç mi hiç inanmıyorum. Eğer yaşadığım çağın en yüce ideali köşeyi dönmekse; eğer yaşadığım çağ toplumsal adaletsizlik üstüne kuruluysa; eğer yaşadığım çağ inandığım her şeyi yadsıyorsa; eğer yaşadığım çağa bayağılık ve çirkinlik egemense ben böyle bir çağa neden ayak uydurmak zorunda kalayım? Tam tersine baş kaldırırım, direnirim böyle bir çağa karşı."

Bundandır ki her çağda direnenler vardır; devirmek için, değiştirmek için, inançları- doğru kabul ettikleri ve de en önemlisi insan özelliklerini kaybetmemek için. Peki insan olmak neyi gerektirir?

Neyi gerektirmiyorsa onların yapıldığı aşikar.

Cahit Zarifoğlu der ki:

"Ben bu çağdan nefret ettim, etimle kemiğimle nefret ettim..."

Bu nefret açıklar belki de neyi gerektirmiyorsa.

İnsan her şeyi yakıp kavuran bir ateşe dönüştüğü anda yandı tüm ormanlar ve kaldı geriye tek tük ağaçlar. Kimi bıraktı yeşermeyi yanan orman içinde, kimi devam etti yine de yeşermeye.

İnsan neresinde duruyor zamanın? Zaman akıp geçerken hangi çağ kime kalıyor?

Yarım kalmış adamın içinde suçlar kaynıyor kurt misali çünkü çürük bir yarım hep kurtlanmaya mahkûm. En basit suç olabilir mi artık kumarı? Hırsızlığı? Çalınan hayatların kaydını, anıların kaybını kim tutacak, hangi tutanak? Hâlâ bu kadar hafif mi ki suçlar, sular taşmıyor adadan içeriye?

Düşünmekten çekinip yazmaktan utandığım ne varsa oluyor artık yaşadığım düzende. Belki de daha çok düzen yok diye. "Biz yetişmeyiz" dediğimiz şeylere yetişir olduk istemeye istemeye.

"Hırsızlıklara yetişmeyiz, kapımızı kilitlemeyiz, arabamızı açık bırakıp markete öyle inemeyiz"lere yetiştik ne acı. Çok az yerde kapımız açık, arabamız kilitsiz, hırsızlık yok. Yaşıyoruz, yaşayacağız bu sistemsizliği ve sistemsizliğin getirdiği densizliği, dinsizliği, soygunu, vurgunu. Nasıl olabilir diye düşüne düşüne, eskiden diye başlayan cümleler kurarak devam edeceğiz yaş almaya, yaşamaya yaşamaya.

Yaşamayarak yaşlanmak ne demek öğrendik her yaşta. Kimse yaşını yaşayamadı doyasıya. Ya babalar oğullardan genç öldü ya oğullar babalardan erken. Ya aç kaldı çocuklar ya doymadı hırsızlar. Gençler yaşlıları dinledi, yaşlılar onlardan da yaşlıları. Akan da biriken de hep yaşlardı. İnsanın gözyaşları.

Bu yüzden şiire kaçışlarımız vardı, bu yüzden şiire kaçmıştık, şiir bizden kaçmıştı biz şiiri kovalarken. Şiir hem acı hem acıyı dindirendi. Okuduk okuduk dinmedik:

"soyulacağız

evlerimiz arabalarımız duvarlarımız

her bir maddemizi alacaklar

belki de bir gün uzuvlarımıza da sıra gelecek

katilimiz olacaklar

katilimizin bedeninde yaşayacak dilimiz dinimiz gözümüz kulağımız

bir biz olamayacaklar"

Tüge Dağaşan