Kargalar bile ötmüyor eskisi gibi şen şakrak. Cümbez ağacının yaprakları hüzünle savruluyor rüzgarda. Ne yaseminler yasemin gibi, ne de hanımeli hanımeli gibi kokuyor. Bu ikinci şubat oluyor; bahçemde coşkuyla açan güllerim bile pek keyifsiz, üç beş tane açıyor. Oysa ki; her birinin mezarına birer tane koyabilecektim çokça açsalardı.

Sadece güller mi coşkusunu kaybeden, sadece kargalar mı susukunlaşan, sadece cümbezin yaprakları mı hüzünle savrulan ve sadece yaseminler, hanımelleri mi kendinden bile uzaklaşan...

6 şubat mıh gibi çakılı yüreğimizde. Tatsız tutzsuz yaşlamlarımız kan ağlıyor. Çığlıklarımız göğsümüzün tam ortasında birikti, gözyaşlarımız nafile... Acılarımız günden güne büyüyen bir çığ gibi, ha altında kaldık ha kalacağız.

Herşey saniyeler içinde anlamını yitirdi. Umut, mutluluk, neşe, coşku kavramları bir kara kalemin arkasındaki silgi ile silinmiş ve kaybolmuş gibi sanki. Aklı almıyor insanın. Aklı almayınca da isyanı sürüp gidiyor haftalarca, aylarca ve yıllarca. Nasıl oldu da Mağusa'daki bütün evler, bütün sokaklar aynı anda karardı. Nasıl oldu da Yürekler aynı anda kurudu, sesler aynı anda kısıldı, kahkahalar aynı anda soldu. Nasıl oldu da Güneş bile artık eskisi gibi ısıtmıyor içimizi. Nasıl oldu nasıl, aklı almıyor insanın. Işıl ışıl bakan gözlerin ışığının sönmesini yakıştıramıyor, kurulan hayallerin hiç gerçekleşmeyeceğine inanamıyor. Var ile yok arasındaki o ince çizgi, tüm varoluşların ötesine geçerek bir tokat gibi yüzüne çarpıyor insanın, yok oluyor...

Anlayacağınız, artık eskisi gibi değil; ne Mağusa ne de Mağusalı. Eskiden aşk hikayeleri anlatılırdı, şimdi tüm hikayelerde acı var. Restaurantta, cafede, barda, kuaförde, suriçinde, limanda,sinemada, tiyatroda, okulda, çarşıda, işimizde gücümüzde gibi göründüğümüze de aldanmayın; yaşıyor gibi hissetmek için bütün bunlar. Ne acımız biter bizim, ne de adalet için mücadelemiz. Ellerimiz yara bere içinde kalmış olsa da; bu adalet arayışı sayesinde hayata tutunduk bir köşesinden. Binlerce insan bir araya geldik, adalet diye haykırdık.

Duyun sesimizi diye çırpındık.

Tek yürek olmak ne demek, yıllar sonra bir kez daha yaşadık, gördük. Adanmışlık duygusunu keşfettik, özümsedik.

Bugün anlıyorum ki; cenaze törenlerinde biz Şampiyonlarımızı uğurlar (mış) gibi yaptık ama bile isteye uğurlamadık. Çünkü onlar sonsuza kadar yaşayacaklar. Yaşayacaklar ki, başka çocukları, ana babaları da yaşatsınlar. Yaşayacaklar ki, yüreğimizde mıh gibi çakılı duran bu acı sayesinde adalet diye haykırdığımızda daha gür duyulsun sesimiz. Yaşayacaklar ki; karalıkları aydınlatsınlar. Yaşayacaklar ki; gönülleri kirli, zihniyetleri köhne olanlar en ağır cezaları alsınlar.

Onlar sadece bu ülkenin şampiyonu değil, dünyanın şampiyonu oldular. Dünya onları tanıyor ve biliyor. Sınır da neymiş! Onlar şimdi, sınırlar ötesinde sonsuz bir zamana paydaş oldular. Sınırları aşıp tüm gezegene adlarını yazdırdılar.

Ne onları unuturuz, ne de İsias Davası’nda diğer deprem cinayeti davalarına emsal teşkil edecek bir karar çıkıncaya kadar sürecek mücadelemizi. Her birinin isimleri teker teker belleğimizin en korunaklı alanında ve her birimiz var olduğu müddetçe orada olacaklar. Bize bu acıyı yaşatanlar; pişkin ve korkusuz maskeleriyle bugün hala yüzümüze bakabiliyor olsalar da, bizim adalete olan inancımız hep ayakta olacak asla devrilmeyecek ve İsias Davası’nda adalet mücadelemiz, tüm sorumlular adil yargılanincaya dek devam edecek. Bu nedenle her akşam saat 19.00'da Twitter'da #isiasortakdavamız, #isiasemsaldavaolsun, #isiasolasıkast kampanyasına katkı koymayı unutmayalım, adalet nöbetinde acılı ailelere destek olalım.

Son satırları yazarken; ayrıca belitmek isterim ki; dostlarımız kıymetlidir. Hayata bir yerinden tutunmaya çalışan herkes gibi; ailem, işim, dernek, oydu buydu derken hayatın o uğultulu koşuşturması içinde dizlerime güç kuvvet ararken telefonum çaldı. Telefonun ucunda, 30 yıllık can dostum vardı. 0 ses bana; "Kıbrıs'ın Sesi yazarları arasına katılmak ister misin" diye sordu, kalbim hızla çarpmaya başladı. Sevgili Tacan'ın içtenlikle bana uzattığı dost elini geri çeviremezdim. Bazen dostlarınız size neyin iyi geldiğini sizden daha iyi bilir. Sevgili Tacan da böyle bir dost işte. Yeni başlangıçları severim, heyecan ve onur duydum. Sözleşmeler, resmi belgeler, dava layihaları yazmakla o kadar meşguldüm ki; duygu ve düşüncelerimi kağıda dökmeyeli çok olmuştu. Yazmaya ihtiyacım vardı bu nedenle, sevgili Tacan'ın teklifini kabul ettim. Şimdi siz bu satırları okurken ben; size ulaşabilmenin, yüreğinize dokunabilmenin keyifli mutluluğu içerisinde olacağım. ilk yazımı Şampiyon Meleklerimize ve onların pek kıymetli ailelerine adamadan başlayamazdım bu yazma serüvenine.

Rahmetle ve sevgiyle...