DİSİ Liderinin Ziyareti – Barış ve Çözümün İnşası

Kıbrıs sorununun bir çözüme ulaşabileceği konusunda kaçımızın ümidi kaldı bilmiyorum. Şartlar hepimizin malumuyken, BM Genel Sekreteri’nin konuya ilişkin bir temsilci görevlendirmesinden ne gibi bir medet ummalıyız, doğrusu onu da bilemiyorum. 

Ancak tüm bu kasvetli koşullara ve hatta bizzat Guterres’in, 3 Ocak tarihinde BM Güvenlik Konseyi’ne sunduğu son Kıbrıs raporunda, “Tarafların barış sürecine ilişkin pozisyonlarının birbirinden çok uzakta olduğuna, yıllar geçtikçe bu uçurumun daha da büyüdüğüne ve karşılıklı olarak kabul edilebilir bir siyasi çözüme ulaşılabilme ihtimalinin giderek aşındığına” açıkça dikkat çekmesine rağmen, yeniden bir hareketliliğin yaşanıyor olması sanırım iyi sayılabilecek bir gelişmedir.

Niyet okumak zor ama Holguin’in gelişi, DİSİ’yi hareketlendirmiştir mesela. Aynı zamanda Rum Temsilciler Meclisi Başkanı da olan DİSİ Genel Başkanı Annita Dimitriu’nun geçtiğimiz hafta Kıbrıs’ın kuzeyinde temaslarda bulunmasının, dikkate değer olduğu inancındayım. 

Dediğim gibi niyet okumak zor, hele de kendi de bir DİSİ’li olan Rum lider Hristodulidis’in, adanın kuzeyinde çok da sempati yaratamayan, Kıbrıslı Türkler’e yönelik 14 maddelik açılım paketini duyurmasının hemen ardından gerçekleşmesi nedeniyle, Dimitriu’nun bu girişimini ‘maksatlı’ bulanlar da olabilir; bu, bakış açısına göre Holguin’e karşı, ‘çözüm için çaba sarf eden taraf’ imajını oluşturma çabası olarak da yorumlanabilir.

Ancak maksadı ne olursa olsun, Kıbrıslı Türkler ve Kıbrıslı Rumlar arasında bir iletişim kurmaya vesile olan her seviyedeki temas, zarar değil fayda getirir.

 Uzaklıkların yakınlaşabilmesi, tarafların birbirini anlayabilmesi, karşılıklı olarak birbirlerinden beklentilerinin açıklıkla dile getirilebilmesi ve dahası, ortak hareket edilebilecek alanların yaratılabilmesinin, ‘barış’ denen mevhumun siyasi metin ayağını destekleyip sağlamlaştıracak en önemli basamak olduğu ortadadır çünkü.

Dimitriu geçtiğimiz Çarşamba günü kuzeye geçerek, 4’üncü Cumhurbaşkanı Mustafa Akıncı, Cumhuriyetçi Türk Partisi (CTP) ve Toplumcu Demokrasi Partisi (TDP) heyetleriyle ayrı ayrı bir araya geldi. Bu görüşmelerde nelerin konuşulduğunu, sonrasında basın büroları tarafından yayınlanan kısa açıklamalar aracılığıyla, özet bir şekilde öğrenme fırsatımız oldu. Fakat DİSİ lideri, bu üç siyasi merkezin yanı sıra, bir de sivil toplum kuruluşuyla görüştü ve o görüşmede ben de yer aldığımdan, Annita Dimitriu’nun yaklaşımını doğrudan dinleme, gözlemleme olanağını buldum.

Liderlik koltuğunda henüz ilk yılını dahi tamamlamayan bu genç kadın siyasetçi, yine kendi gibi kadın ağırlıklı bir inisiyatif olan ve ‘Toplumlar arasındaki barışı geliştirmek üzere gerçekleştirilebilir çözümler tasarlamak’ amacıyla iki toplumlu bir işbirliği mekanizması olarak faaliyet gösteren Kıbrıs Barış Kültürü Merkezi’ni (Cyprus Peace and Dialogue Centre) ziyaret etti.

Akıncı döneminde Cumhurbaşkanlığı Siyasi İşler ve Tarih Özel Danışmanı ve İki Toplumlu Teknik Komiteler Genel Koordinatörü olarak görev yapan Meltem Onurkan Samani önderliğindeki CPDC heyetiyle gerçekleştirilen görüşmede, barış inşası sürecinde diyalog ve işbirliğine girmenin yolları tartışıldı, Kıbrıs meselesindeki gelişmelerin detayları konusunda yeterince bilgi sahibi olmayan her iki kamuoyunun bilinçlendirilmesinin gerekliliğinin altı çizildi.

Görüşmedeki tarafların hemfikir olduğu önemli bir nokta, Kıbrıs sorununa çözüm bulmanın birçok farklı açıdan her iki toplumun da yararına olduğu ve ne Kıbrıslı Türkler’in ne de Kıbrıslı Rumlar’ın “yeni bir başarısızlık lüksünün” bulunduğuydu.

“DİSİ'nin başkanlığını üstlendikten hemen sonra yaptığım ilk işlerden biri, çözümün gerekliliği konusundaki farkındalığı yaymaya çalışmak oldu. Bu hedefe ulaşmak için çok şey yapabileceğimize inanıyorum. Daha fazla ne yapabileceğimizin yollarını bulmamız gerekiyor. İnsanlara barışçıl ve müreffeh bir ülke umudu vermemiz gerekiyor” dedi Dimitriu.

***

Bu tür temaslar önemlidir, hele de bu tür görüşmelerde konuşulanların orada kalmayıp, hayata geçirilebilmeleri konusunda adımlar atılabilmesi, daha da önemlidir. 

Siyasi pozisyon farklılıklarını gerekçe göstererek temastan kaçınmak yerine, bu farklılıkları bir zenginlik olarak görüp, buna rağmen ortaklaşacak yollar aramaktır anlamlı olan.

Ve sanırım böylesi temaslar ve işbirlikleri, salt iki toplum arasında değil, toplumların kendi içlerindeki farklılıkların buluşturulabilmesi adına da hayati bir ihtiyaçtır artık. 

Bir yandan AKEL ile, DİSİ ile ve hatta DİKO ve diğerleriyle konuşalım ve ama bir yandan da biz Kıbrıslı Türkler olarak, kendi içimizdeki karşıt siyasi görüşlerle bir araya gelelim ve [siyasi partilerimiz için söylüyorum] politik çıkar gailesi taşımadan, Kıbrıs sorunuyla ilgili gerçek bir tartışma yürütelim.

Birbirimizi dinleyelim, ihtiyaçlarımızı masaya koyalım, beklentilerimizi tartışalım. Hiç  kuşkum yok ki ortak pek çok nokta yakalayıp, işbirliğinin yollarını bulabiliriz, çünkü bu ülke hepimizindir, hepimizin sözü en az diğerininki kadar önemli ve gereklidir.