Yeni bir yıla girerken yapılan temel tartışmalardan biridir asgari ücret. Bir işçiye ödenmesi gereken minimum ücreti ifade eden asgari ücretin belirlenmesinin, dövize endeksli belirsizlik içerisinde istikrarsız bir yol izlemekte olan ülke ekonomisinde ne derece öneme sahip olduğunu gittikçe artan yoksulluğumuzla fark ediyoruz. Peki bu yoksulluğun bir cinsiyeti var mı? 

Yoksulluk, oldukça eski fakat bitmeyen bir mesele. İşçilerin sürekli yoksullaştığı, kadınların yoksulluğunun ise keskinleştiği günümüzde, yoksullaşan toplumun kriz durumlarından etkilenen ilk kesim kadınlar oluyor. Elbette yoksulluk sadece kadınları ilgilendiren bir mesele değil. Fakat kadınların bu durumu erkeklere göre daha ağır bir şekilde deneyimlediklerini söylüyor araştırmalar. Kadınların iş gücüne katılımı artarken yoksulluk derinleşiyor.  Bunun üzerine ortaya çıkan “yoksulluğun kadınlaşması” ifadesi 1995’te ilk defa IV. Dünya Kadın Konferansında kullanılmış. DİSK-AR 2018 raporuna göre Türkiye’de kadınların iş yaşamında en büyük sorunları düşük ücret, sigortasız çalıştırılma ve işsizlik. Bununla birlikte kadınlar aynı işi yapmalarına karşın erkeklerden daha düşük ücret alıyorlar ve kadınların %23,2’si işe alım sürecinde ayrımcılık yaşıyorlar. Rapora göre çalışan kadınların %63,9’u çalışma hayatından memnun değil. KKTC istatistik kurumunun verilerine göre 2022 yılında, istihdamda kadınların oranı %34 civarı iken işsizler arasında kadınların oranı ise %48’e yakın bir rakama denk düşüyor. Genç kadınlarda işsizlik oranı ise %21 ile yine genç erkeklerden (%17) fazla gerçekleşiyor.

İşgücüne dahil olmayan nüfus arasında ise kadınlar erkeklerin 1,36 katına denk düşüyor.

İş yaşamında kendine yer bulabilen kadınlar, kriz durumunda işten ilk çıkarılanlar olmakla birlikte aynı işi yapmalarına karşın erkeklere oranla emek piyasasında daha çok sömürülüp daha düşük ücret alıyorlar. Çünkü çalışma yaşamından uzak tutulan kitleyi kadınlar oluşturuyor. Bunun sorumlularından biri 2000’li yılların başından bu yana artan neo-liberal politikalarla birlikte iş yaşamındaki güvensiz ortam ve istihdam politikalarındaki cinsiyetçi yaklaşımlar. Öyle ya, kadının tek kariyeri annelik olmalı(!)[1] şeklinde evi geçindirme rolünün erkeğe, ev içi emekle aileyi yeniden üretme rolünün de kadına biçildiği bir anlayış bu durumun doğrudan temeli niteliğinde. Dolayısıyla cinsiyete göre yoksulluğunun tamamen politik olduğunu söylemek mümkün.

Asgari ücret Kıbrıs’ın kuzeyinde henüz belirlenmişken yeniden düşünüp sormak gerek, güvencesiz ekonomik ortamın en çok etkileneni kimler oluyor? Bununla ilgili ne yapmak gerekiyor? Kapitalizm, yoksullaşma durumunun birincil sorumlusu olsa da kadınların erkeklere kıyasla giderek yoksullaşıyor olmalarının sorumlusu kapitalizmin yanında patriyarka. Belki buradan başlanabilir.


[1] 2015’te Türkiye'de dönemin sağlık bakanının açıklaması.