İtalya her zaman görmek istediğim ülkeler arasında ilk sıralarda yer aldı yıllarca. Tüm şehirlerini adım adım gezmek sanat yüklü sokaklarında kahvemi yudumlamak ve en lezzetli yemeklerini, tatlılarını, şaraplarını tatmak hayalimdi. Ancak bu ekonomik krizde herhangi bir Avrupa ülkesinde tatil yapmak hem de benim gibi evini sterlinle ödeyen, kızını Almanya’da okutan yalnız bir ebeveyn için hayal gibiydi. Ama biliyoruz ki hiçbir şey hayal etmeden olmaz. Bir yıl boyunca biriktirdiğim paralarımı euroya çevirdikten sonra tüm şartları zorlayarak iki şehir gezebilirdim. Ve elbette iki kişi olarak. Kızım olmadan ne tatilin anlamı ne de keyfi var benim için. Bu yüzden en çok görmek istediğim şehirlerden Roma ve Floransa’dan başlamaya karar verdim. Diğer şehirler daha sonra. 

Kızım Helin’in bileti Almanya-Roma, Benim de Larnaka-Roma kesildi tatilden yaklaşık 1ay önce. Biraz daha ucuz yakalanabiliyor. Kalacağımız yerleri Helin’le birlikte Airbnb’den bulduk hem Roma’da hem de Floransa’da. Gideceğim yere biletler kesilip, kalacak yerleri de ayarladıktan sonra bende heyecan yükseliyor. Gidilecek-gezilecek yerler araştırılmaya, neler yenilebileceği hakkında bilgiler toplanmaya, en meşhur yemekler, tatlılar, içkiler listelenmeye başlar. 

ÖNCELİK SIRAM

Son yıllarda kızımla seyahat planı yapmaktan daha fazla heyecanlandıran başka bir şey yok beni,  ne yalan söyleyeyim. Her çalışan insanın tatile ihtiyacı var ancak bizim gibi her gün bir sorunla uyanan toplumlarda ihtiyaç daha da fazladır. Mümkün olsa yılda iki kez tatil yapmalı insan. Tüm yılımı bu heyecanla geçiriyorum ben ve o seyahat bittiğinde de bir sonrası için heyecanlanmaya başlıyorum. Elbette bizim gibi Türk lirası kazananların Avrupa ya da dünya ülkelerini gezmek gibi hayaller kurması pek akıl işi olmasa da bu tutkum için bir süredir tüm hayatımı buna göre yaşıyorum. Nasıl mı? Anlatayım. Seyahat etmeyi harcamalar listemde zorunlu harcamaların hemen altına koyuyorum. Bu sıralama birçok insanda farklılıklar gösterir elbette. Çok uzun yıllardır hayatımda hiç lüks sayılacak bir harcamam yok. Mobilyalarım çok sade, arabam minik bir Nissan March, dışarda neredeyse yıllardır yemek yemiyorum, içki içmiyorum (mecbur kalmışsam sadece bir içki), keyiflerim arasında bir tek kahve vardı son 1 yıldır onu da evde içiyorum. Kafelerde çok sık kahve içmek çok lüks artık. Küçük bir filtre kahve makinesi aldım, daha ekonomik. Tüm harcamalardan sonra elimde kalanı her ay Euro yapıyorum. Tatil için. 

İlk şehir ROMA. 

Roma için bir plan yapmıştım. Ama sıralama, nereyi hangi gün göreceğimiz Helin’in kontrolünde, biraz da spontane oldu. Kızım şahane bir tur rehberiydi. Onun eğitimi için çok çabaladım ama değdi. 4 dil bilen, sosyal, girişken ve gezmeyi çok seven bir seyahat arkadaşı kızım. Çok şanslıyım. İnsanın en iyi arkadaşını doğurması büyük şans. Bazen çatıştığımız olsa da özellikle İtalya tatilinde bu hiç denecek kadar azdı. 

İtalya benim için ilginç bir deneyimdi. Atalarımın şehrine gitmiş gibi hissettim kendimi. İtalyancaya dilimin bu kadar yatkın olduğunu ve kelimeleri bu kadar kolay telaffuz ettiğimi Helin fark etmişti. Kıbrıs’ta Venediklilerin hüküm sürdüğü dönemlerden kalma dilimize yerleşen, benim çocukluğumda ve halen kullandığımız kelimeler var. Kulak aşinalığı belki ya da genlerimizde İtalyanlık olabilir. 

ROMA’DA İLK GÜN

Hem 5 aydır görmediğim kızımla  hem de İtalya’da buluşmak benim için oldukça heyecanlıydı. Helin Almanya’dan Roma havaalanına benden önce inmişti. Bir iki saat sonra da ben indim. Hem kızıma hem de Roma’ya kavuşmuştum gece geç saatte. Kalacağımız evi hemen bulduk yerleştik. Kızımla öpüşüp koklaştık ve uyuduk. Sabah Roma’da uyanmak yeni yerler keşfetmek için duyulan heyecan sanırım benim adrenalinimi yükseltiyor. Sportif biri olsam da ve yürümeyi çok sevsem de tatilde performansım iki katına çıkıyor. Helin’le anlaşamadığımız tek konu bu. O sıkça dinlenmek istiyor bense tüm sokakları, tüm gezilecek yerleri görmek istiyorum hiçbir şey atlamadan. Elbette bunun jenerasyon farkıyla da alakalı olduğunu biliyorum. Gençlerin hiçbir şeye acelesi yok. Bizde de hep bir şeylere geç kaldık telaşı var. Bir daha buralara gelemem, gelmişken her yeri göreyim telaşı. Ya da benim karakterimden kaynaklı bilmiyorum. Bazen Helin bir kafede oturuyor ben etrafı gezip geliyorum. Yatana kadar yorulduğumu anlamıyorum. Yürüdüğümüz adım sayısına bakınca şok geçirecek gibi oluyorum her akşam. 25-27 bin adım her gün. 

ROMA’DA İLK GÜNÜMÜZ

İlk gün uyanıp hazırlanıp sokağa atıyoruz kendimizi. Kaldığımız evin yanında şahane bir pastane bulduk. İtalyan tatlıları, taze sıkılmış meyve suları efsanedir. Her sabah farklı tatlı ve sandüviçler denedik. Taze sıkılmış portakal suyu ve kahve. Kaldığımız ev Tren istasyonu ile aynı sokaktaydı. O yüzden gideceğimiz her yöne kolaylıkla ulaştık. Planımıza göre ilk durağımız Vatikan. Tatilimizi Nisan ayında yaptığımız için turist açısından pek kalabalık olmayacağını düşündüğümüzden girmek istediğimiz müzeler için önceden bilet almadık. Büyük hata yaptık. İnanılmaz bir turist vardı Roma’da. Müzelere bilet bulmak da kolay değildi. Gidecekseniz tüm biletleri online alınız önceden.

FONTANE Dİ PİAZZA SAN PİETRO 

Vatikan’ın bulunduğu meydan Piazza del Risorgimento’ya gittik. Vatikan’ın içinde bulunduğu alanı gezdik ve bilet bulmaya çalıştık. İlk gün bulamadık ama eresi gün için meydandaki turizm şirketinden turist rehbersiz bilet aldık. Vatikan’ın içi iki şekilde gezilebilir turist rehberli ya da yalnız. İnternetten bilet alanlar Vatikan’ın içini gezmek için bayağı uzun kuyruklarda beklemek zorunda kalıyor. Bizi turizm şirketi içeriye kadar arka kapıdan koydular. Çok pratikti. Bunların tüm organizasyonlarını Helin yaptı. İlk gün Meydanı ve Vatikan’ın bahçesini gezdik. Vatikan’ın iç bahçesinde mültecilerin sığınmak için geldikleri gemileri sembolize eden bir de heykel bulunuyor. Beni oldukça etkileyen bir heykeldi. Daha sonra da biletlerimizle Vatikan’ın içini, müzelerini ve kiliseyi gezdik, neredeyse yarım gün gidiyor ama gördükleriniz sizi resmen büyülüyor. Piazza del Risorgimento meydanında birer panini (sandüviç, tost ) yeyip, portakal suyu içtikten sonra sıradaki gezilecek yeri bulmak için yola koyulduk. Sıralamayı yakınlık derecelerine göre yaptık. Roma’da gezdiğimiz tüm turistik mekanları yürüyerek gezdik. Treni evden şehir meydanına ve tekrar eve gitmek için kullandık sadece. Sokaklar o kadar güzel ki ne kadar yürüdüğünüzü bile fark etmiyorsunuz. Hele elinize aldığınız meşhur dondurmalarını (Gelato) yerken gezmek de bir başka oluyor. Vatikan’ın çevre sokakları Surlar içi sokakları olduğu için tarih kokan daracık sokakların her yeri görülmeye değer. 

SANT’ANGELO KALESİ

Vatikan’ın yakınında Borgo’da köprü ile geçilen Sant Angelo adındaki kale için de bilet almalısınız. İçinde hapishane ve askeri bir de müze bulunuyor. En tepesine çıktığınız zaman Roma ayaklarınızın altında şahane bir manzaraya şahit oluyorsunuz. Köprüden geçip kaleye ulaşıyorsunuz. Yüz yıllar önce inşa edilen ve hala korunan yapıtları gördükçe şaşkına dönüyorsunuz. 1925 yılında müze haline getirilen bölümleri de inşa edildiği yıllardaki tarihle ilgili sergilenen fotoğraflar, resimler, eserler sizi o yüzyıla götürüyor. Kalenin en tepesinde manzaraya karşı şahane fotoğraflar çekmeyi de ihmal etmedik Helin’le.

KALE İÇİ DÜKKANLAR-KAFELER-RESTORANLAR

Kalenin etrafındaki sokaklarda geze geze ilerliyoruz. Helin “anne seni şahane bir sokağa çıkaracağım şimdi bayılacaksın” dedikçe bende adrenalin seviyesi yükseliyor ne yoruluyorum ne de belim ağrıyor. Hediyelik eşyalar satan dükkanlara bayılıyorum. O ülkeye ait küçük parçalar almak da mutlu ediyor beni, magnetler, kupalar. Çanta beğeniyorum dericide satıcı Floransa’nın meşhur derisinden deyince biz; “e o zaman Floransa’dan alırız”  deyip yerine koyuyoruz. Acıkmaya başlayınca ilk ana öğünümüzü tabi ki gittiğimiz ülkenin en meşhur yemeği makarna ve pizza ile yapıyoruz. 

PANTHEON

Yol bizi Piazza della Rotonda’ya Pantheon’un bulunduğu meydana çıkartıyor. Pantheon’un içini gezmek için bilet gerekmiyor. Helin de ben de Pantheon’un mimarisine bayılıyor, resmen büyüleniyoruz. Bütün Tanrıların Tapınağı da denilen Pantheon, Roma’da tüm zamanların ve mimarinin en büyük başyapıtlarından olan anıtsal bir yapı. Biz o kadar etkilendik ki içinde bir süre oturup kalkamadık. Ben gizlice dua da ettim. Türkçe 

FONTANA Dİ TREVİ

Pantheon’un hemen yakınında heyecanla görmek istediğim yerlerin başında bulunan Trevi çeşmesi bulunuyor. İlk gün mutlaka burayı görmeyi istiyordum. Yürüdüğünüz dar sokakların her bir köşesi tarihi bir bina, turistik bir mekan, önünde yüzlerce insanın sıra beklediği meşhur bir tatlıcı, paninici ya da kilise görüyorsunuz. Kiliselerin bulunduğu her meydanda kilise yararına kurabiye satan rahibeler. Başka hiçbir şehirde bu kadar çok din insanı görmemiştim. Kiliselerde de farklı farklı dini kıyafetler giyen rahibeler ile papazlar. 

Her sokakta tarihi bir sanat eseri, bir çeşme yüzyıllar önce yapılan bir heykel bulunuyor. Her yürüdüğüm sokakta acaba diğer sokakta ne kaçırdım diyorum. Helin “Gel anne yarın da oradan geçeriz” diye beni çekiştirdi durdu. Fontana di trevi (trevi çeşmesi meydanı) şahane bir sokak. Meşhur dondurmacıların bulunduğu sokak. Ara sokaklarında Vespaları ile dolaşan insanlar. 

Roma’nın en meşhur ve turist akınına uğrayan meydanı da bulunan  Trevi çeşmesinin de  (Aşk çeşmesi) bulunduğu meydanıdır. Çeşmenin adı Latince "Trivium" (üç sokağın kesiştiği yer) kelimesinden gelmektedir. Çeşme, De 'Crocicchi Caddesi, Poli Caddesi ve Delle Muratte Caddesi'nin tam merkezinde yer almaktadır. Çeşmeye para atmak iki sebeple yapılır. İlk inanış Roma'ya ölmeden önce tekrar gelmek, ikincisi ise gerçek aşkı bulmaktır. 

Trevi çeşmesinin önünde yüzlerce insan. Önüne geçip havuza para atmak için sıra bekliyorsunuz. Ben cüzdanımdan para çıkartıyorum. Ritüel şöyle;  Sırtını çeşmeye dönüyorsun, parayı sağ eline alıp sol omzunun üstünden savuruyorsun. Para suya girerse dileğin oluyor. Trevi çeşmesinde “aşk” diliyorum tabi. Ben birkaç Euro kaybediyorum. Helin’in  “Anneee 1 euro mu atıyorsun” şokundan sonra 20 peniyi 4. denememde suya atmayı başarıyorum. Dileğim biraz geç olacak sanırım. Helin ilk denemede bingo. Trevi çeşmesinin hemen karşısındaki kliseyi de geziyoruz ve sonrasında en meşhur dondurmacıdan birer dondurma alıp keyifle yürüyoruz. Bu arada yediklerimi hiç dert etmiyorum çünkü çok yürüyoruz ve harcıyoruz. 

Mr. 100 TİRAMİSU

Churh Sant’lvo Alla Sapienza sokağında İtalya’nın en ünlü tatlıcısı Mr. 100 Tiramisu adındaki tiramisu’cusunu buluyoruz. Ben antep fıstıklı Helin ise klasik tiramisu’sunu tadıyoruz. Garsonlar çok tadlı fotoğraflarımızı çekiyorlar. Tatlıyı beğenip beğenmediğimizi soruyorlar. Tek kelime ile Nefisti. Tadı hala damağımda.  Giderseniz mutlaka deneyin. Bana teşekkür edeceksiniz. 

İlk günü güzel bir akşam yemeği yanında da güzel bir şarap ile kapatıyoruz. Ve eve gidiyoruz. Yorgun ama inanılmaz keyifli. 

(yazının devamı gelecek)