Büyük Ayrılık…
Kıbrıs’ta 1950’lerin ikinci yarısında başlayan ayrılık sancıları, içimizi acıtarak günümüze kadar ulaşmaya devam ediyor. Bu içinde bulunduğumuz günler, 29 yıl sonra ilk geçişlerin başladığı 23 Nisan 2003 ve Annan Planı referandumunun yapıldığı 24 Nisan 2004 yılının anıldığı günler. 1974 öncesi taraflar “Yeraltı Örgütlerinin” egemen olduğu karanlık günler yaşamıştır. Sonrasındaki 30 yılı da, o günleri bizlere “Resmi Tarih” ile dayatanlarla beraber yaşamaya devam etmişiz. Yarım asrı geçen bir süreye damgasını vuran bu olgu bir 23 Nisan sabahı adeta düdüğün çalınmasıyla beraber, yarım asırdır birbirine düşman edilmiş iki topluma ‘artık görüşebilirsiniz’ denmiştir. O günlere tanıklık edenler insanlık adına birçok olguya da tanıklık etmiştir. Anlatılan geçmişin kin ve nefret dolu öykülerinin aksine benim de şahit olduğum gerçek bir öyküyü (o günlerde yazdığım yazıyı) sizlerle paylaşmak istiyorum.
“Bu dostluk öykülerinden bir tanesi Nicolas ve onunla yaşadıklarım oldu. Hayatının 1974’e kadar olan kısmını Londra ve Mağusa’da (Aşağı Maraş’ta) geçirmiş, aynen bizler gibi Londra-Mağusa arasında gel-gitleri yaşamış bir ailenin oğlu Nicolas. 74 sonrası ise Lefkoşa’ya yerleşmiş aileleri, Londra’dan da bağlarını koparmadan... Şimdilerde devlette mühendis olarak çalışmakta Nicolas... Mağusa sevgisi onu 29 yıl sonra bile bu aşkından koparamamış, kapıların açıldığı gün dayanmış Mağusa Aşağı Maraş’taki evinin kapısına. İkiz evlerinin birinde Türkiye kökenli bir aile, diğerinde Türkiye kökenli bir mühendisle ile evlenmiş Mağusa’lı yeni bir çift oturuyor.
Nicolas’lara ait bir de Güvercinlik köyünde nenesinin evleri ve arazileri mevcut. Zaten şu anda Strovilia (Akyar) köyünde bulunan 40 dönümlük bahçesi de hemen Güvercinlik köyünün altında bulunan bir arazi... Her 3-4 günde bir Strovilia’daki arazisine gelip ağaçlarını sulayıp, çapalıyor Nicolas...
Mağusa’daki evine kardeşleri ile ilk gelişinde Türkiye’li ailenin 74 savaşı gazisi, polis emeklisi, Hüseyin açmış kapıyı... Rum aile, duvardan hala daha indirilmemiş aile fotoğraflarını görünce ilk şoku yaşamışlar orda. Hüseyin onlara ev sizin, anahtarlar da burada ne zaman isterseniz gelin demiş! Nicolas’lar hemen 1974 Ağustos’unda giderken garaja kilitledikleri eşyaları ve piyanolarını sormuşlar Hüseyin’e... Aldıkları cevap “bilmem” olmuş Nicolas’ların. Hüseyin, “Ben orayı hiç açmadım, arabamı da asmanın altına koyuyorum!” diye de sözüne devam etmiş. 1974 Ağustos’unda koydukları kilidi açmak yine Rum aileye nasip olmuş, eşyalarını da koydukları gibi yerinde bulmak da! Piyanoları da hala daha üzerine dokunacak sahibinin parmaklarını araya dursun, Nicolas Hüseyin’den oluru almış ama bana soruyor piyanomu alıp evime götürebilir miyim diye?...
Bu yazdıklarımı o günlerde Yenidüzen’e de not düştüğümün ertesi günü Lefkoşa’dan beni motosiklet meraklısı Bülent diye bir arkadaş arayıp, Nicolas’ın piyanosunu Güney’e götürebileceğini söyledi. Sözünde de durdu Bülent… Nicolas’la anlaştıkları bir günde piyanosunu kendisine Güney Kıbrıs’ta anlaştıkları noktada teslim etti! Bu piyano şimdi Nicolas’ın Güney Lefkoşa’daki evin salonunu süslüyor.”