Kıbrıs Akdeniz’in en doğusunda, dünya haritası üzerinde seçilmesi çok zor küçük bir ada.
Bu ada belki de dünyanın en uzun süre çözümsüz kalan sorunlarından birine ev sahipliği yapmakta…
Yaşanılan bir savaşın ardından tam yarım asır yani 50 yıldır ateşkes durumunda yaşayan bir başka bölge var mıdır bilmiyorum. Her ne kadar hemen yanı başımızda Filistin – İsrail sorunun da çok uzun yıllardır devam ettiğini ve şu anda sıcak bir çatışma yaşandığını görsek de Kıbrıs benzer potansiyeli her an içinde taşıyan bir olgu olarak asla göz ardı edilemez bir konumdadır.
Şu anda sıcak çatışma yaşamasa da Kıbrıs yaşanılan çatışmanın ardından henüz ateşkes durumundan kurtulamamış ve nedenle Birleşmiş Milletler ve dahil olduğu Avrupa Birliği’nin içinde bir çıban başı gibi durmaktadır.
İşte bu sorunu çözümüne çok yaklaşılmış iki kırılma noktası yaşamışız son 20 yılda.
Birincisi 2004 yılındaki Annan Planı referandumu diğeri ise 2017 yılındaki Crans Montana konferansı. Çok yaklaştığımız federal çözüme bu iki sürecin sonunda ulaşamasak da Kıbrıslı Türklerin bir varlık olarak ayağa kalktığı ve “Biz Varız” dediği çok önemli tarihlerdi bunlar.
Bu tarihlerde ne oldu? Perde gerisinde ve önünde neler yaşandı? Kendi irademize nasıl sahip çıktık? Bundan sonra bizi neler bekler?
Bu ve bunun gibi sorulara cevaplar aramak için o günlere siyasi parti olarak damgasını vuran CTP’nin düzenlediği bir takım etkinliklerden ilki dün Mağusa’da gerçekleşti.
Etkinlikte bu süreçlerde milletvekili, müzakereci ve dışişleri bakanlıkları görevlerinde bulunarak süreçlere tanıklık yapan hatta aktör olarak görev yapan iki veteran siyasetçi ile geniş bir kalabalık önünde bir araya geldik. Özdil Nami ve Yannis Kasulidis, kendilerini her ne kadar veteran olarak adlandırsak da Kıbrıs Sorunun varlığı devam ettiği sürece bu soruna kayıtsız kalamadıklarını ve hala daha federal çözüm yönünde çalıştıklarını bizlere aktardılar, ayrıca o günlerde verdikleri uğraşı ve deneyimlerini bizlerle paylaştılar.
Son aylarda BM Genel Sekreteri Guterres tarafından atan özel temsilcisi sayın Holguin Cueller Kıbrıs’ta gerek sivil toplum, gerek kanaat ve kamuoyu önderleri gerekse de siyasi parti temsilcileriyle bir dizi görüşmeler yaptı. 2017 Crans Montana konferansı sonunda askıya alınan ve Türkiye’nin “İki Devletli Çözüm” çözüm söylemleriyle bir nevi buz dolabına konan süreci tekrardan gündeme taşıdı.
Bu süreçte Özdil Nami ve Yannis Kasulidis de geçmişin deneyimleriyle gerek özel temsilci Hoguin’e gerekse de akşam bizlere birbirine çok yakın olan yeni dönemle ilgili yapılması gerekenleri aktardılar.
2004 ve 2017’de yaşanılan hayal kırıklığı ve başarısızlıktan sonra federal çözüm için yapılacak yeni girişimin hangi parametreleri içermesi gerektiği konusunda Crans Montana’da ortaya çıkan 6 maddelik “Guterres Çerçevesi”nin halen masada olduğunu fakat statükonun statik olmadığını, sürekli değiştiğini söylerlerken yeni dönemde çözüme varabilmek için ödül ve ceza yani “havuç ve sopa”nın her iki tarafa da mutlaka gösterilmesi gerektiği noktasında hem fikir oldular. Sonu açık olmayan ve takvimlendirilmiş bir sürecin sonucunda çözüme varmanın hala mümkün olduğuna beraberce vurgu yaptılar.