8 Mart Dünya EMEKÇİ Kadınlar Günü tıpkı diğer adanmış günler gibi pırlanta hediyeler alınmasını özendirecek kadar anlamından saptırılmış bir gün olarak karşımıza çıkıyor son birkaç yılda. Kadınlar Günü olarak anılan bugün, aslında çoğumuzun bildiği gibi, kadınların erkeklerle eşit haklara sahip olabilmek adına verdiği mücadeleye adanmış bir gündür. Kadınlar için eşitlik ve adalet arayışı uğruna canından olan 120 kadın işçinin anısına her yıl tüm dünyada 8 Mart Dünya Emekçi Kadınlar Günü olarak kutlanmaktadır. Tüm dünyada bu kutlamalar çeşitli farkındalık etkinlikleriyle gerçekleştirilirken, bizim coğrafyamızda maalesef bir reklam veya pazarlama malzemesi olarak kullanılarak anlamından uzaklaştırılıyor. Farkındalık yaratmak için gerçekleştirilen etkinliklerde ise başka türlü aksaklıklarla karşılaşıyoruz.

Geçtiğimiz günlerde GİKAD tarafından düzenlenen 8 Mart konulu bir panelin duyurusu ise etkinlik içeriği ve katılımcılar açısından amacı ne olursa olsun çoğumuz gibi beni de rahatsız etti. Moderatörün kadın, konuşmacıların tamamının ise erkek olması, bilinçli tercih edilmiş bir durum olsa bile, birçok sorunun aklıma üşüşmesine neden oldu. Kadınların ve kadının değerinin erkekler tarafından yüceltilmesine, anlatılmasına, iş hayatındaki yerlerinin övülmesine ihtiyaç duyulmayan bir coğrafya inşa edebilmeyi diledim. Tüm kadınlar günü etkinliklerinde dile getirilen ve sanki kadına “toplumda bir yer ararmış” gibi bir algı oluşturan bu etkinliklerin yapısının artık değiştirilmesi gerektiğine yürekten inanıyorum. Tüm Batılılaşma çabamız yanında hala tamamını erkeklerin oluşturduğu bir kabinenin/bakanlar kurulunun, ekibinde hiç kadın bulunmayan Çalışma ve Sosyal Güvenlik bakanının ve/ya çalışma ekibindeki kadın sayısı bu denli az olan bir Cumhurbaşkanı’nın bu panelde konuşma yapmasını çok da samimi bulmadığımı söylemek isterim. Çalışma ve Sosyal Güvenlik Bakanı’nın böyle bir panelde konuşmacı olarak yer almadan önce bakan olduğu günden bugüne kadınların çalışma hakları konusunda biraz daha dünyaya uyum sağlayacak somut adımlar attığını görmek isterdim. Cumhurbaşkanı’nın yıllarca başkanlığını yaptığı ve KKTC kurulduğundan beri neredeyse her oluşan hükümette yer alan siyasi partinin de bu konuda herhangi bir çalışma yaptığına ben pek şahit olmadım. Tüm bu gölgelerin karanlığında, sadece yolumuza ışık olan kadınların yer almasını yürekten dilerdim.

Benim gibi düşünen pek çok kadın tarafından paylaşılan bu görselin altına gelen bir yorum ise bu konuda uzun bir süredir kafa yorduğum bir gerçekle daha yüzleşmemi sağladı. Her ne kadar kötü bir niyetle yapılmamış olsa da bu panel “önce kadının kadına destek olması gerekiyor” yorumuna neden oldu. Peki kadınların kaçta kaçı gerçekten birbirine destek oluyor bizim coğrafyamızda? Yıllar önce katıldığım “kadına yönelik şiddet” konulu başka bir panelde sadece erkeğin kadına uyguladığı şiddetin konuşulması ve sorunun sadece bu çerçeveye indirgenmesi neticesinde sorduğum bir soru tekrar aklıma takıldı. Ya kadının kadına uyguladığı şiddet?

Şiddet kavramı oldukça geniş bir tanımla karşımıza çıkıyor artık. Sadece fiziksel değil, sözlü ve psikolojik şiddet de bireyler üzerinde oldukça ciddi etkiler yaratabiliyor ve bunların sürekliliği durumunda kişi üzerinde geri dönüşü oldukça zor olan travmalara yol açabiliyor. Bir söz, bir davranış, insanın kişiliğini ve değerini belirlemese de, tekrarlayan durumlarda kişileri etkisi altına alabiliyor. Toplumumuzda ne yazık ki zorlayıcı durumlar için kullanılan “kaynana zulmü” diye bir benzetme dahi var. Konuşulması tabu olan bu konuları daha çok dile getirmek bu algının hepimizde oluşmasına katkı koyabilir. Bir kadının özellikle bir başka kadın tarafından bedeni, kişiliği, anneliği, kadınlığı veya herhangi başka bir nedenle maruz kaldığı/bırakıldığı her küçük düşürücü söz ve davranış bir tür şiddettir ve en az karşı cins tarafından uygulanan şiddet kadar da yaralayıcıdır. İş hayatında, mahallesinde, arkadaş çevresinde ve hatta ailesinde bu tür yaralayıcı ve küçük düşürücü davranış ve sözlere maruz kalan kadınların ciddi travmalar yaşadıklarına mesleğim gereği de sürekli tanık oluyorum. Kilosu nedeniyle annesi tarafından eleştirilen, akşam yemeğini dışarıdan söylediği, bebeğini bir nedenle emziremediği, çocuk yapmayı tercih etmediği veya sağlığı izin vermediği için arkadaşları tarafından yetersiz hissettirilen, iş yerinde kadın yöneticisi tarafından insanüstü bir çaba talep edilen, giyim tarzı nedeniyle ailedeki diğer kadınlar tarafından eleştirilen, kocasının kendisini aldattığını söylediğinde bir hemcinsi tarafından yalanlanan ve hatta kendi davranışlarının kocasına bu hakkı verdiğini ima edilen kadınlar(ımız) toplumda tek başına, çoğu zaman yaşadıklarını kimseye anlatamadan, kendi ayakları üzerinde durmaya çalışıyorlar. Çok değerli bir kadının bu konuda harika bir tespiti var: kadının kadına şiddeti bilerek ya da bilmeyerek uygulamasını ataerkil düzeni içselleştirmesi olarak değerlendiriyor ve ekliyor; işgal altındaki bir ülkede yerli işbirlikçiler olmadan nasıl ki işgalci işlerini yürütemez, kadın da ataerkiyle işbirliği yapmasa ataerkil düzen devam etmez, kadınlar birlik olsa dünya yerinden oynar demeleri de bundan. Yani bu yazıyı okuyan siz canım kadınlar, ağzımızdan çıkan her kelime karşımızdaki bir başka kadın için çok değerli, yazarken, söylerken, yaparken birkaç kez düşünürsek ve eğer herkesten önce biz, hep birlikte aynı yolda yürüdüğümüzü hatırlarsak hayal ettiğimiz özgür günlere ulaşmamız, dünyanın bu coğrafyasında yaşayan ve haklarına henüz yeterince erişememiş olan kadınlara bir ışık olmamız çok olası.

Bu dile getirmesi oldukça zor olan konuyla ilgili yazacaklarım henüz bitmedi ama konuyla ilgili daha detaylı bir araştırma yapmak ve bilgi toplamak adına biraz daha zamana ihtiyacım var.  Bu haftaki yazıya değerli görüşleriyle katkı koyan ve yazının şekillenmesine yardımcı olan ismi bende saklı, azmi çabası hayran olunası tüm kadınlara kocaman bir teşekkür etmem gerekiyor. Ayrıca tam da bugünlerde Fransa’da kürtaj hakkının anayasal bir hak olarak kabul edilmesini talep eden ve bu hakkın alınmasına katkı koyan tüm kadınlara selam olsun. Daha adil, daha eşit, daha aydınlık nice 8 Martlara.