Aşılamayan İlaç Krizi

Yıllardır ülkemizde gittikçe kötüye giden bir sağlık sistemi mevcut. Ekonomik koşulların zorlaşması, dışa bağımlılık ve yönetimdeki zaafiyetler nedeniyle pandemi sürecinin başladığı 2020 yılından beri vatandaşlar sağlık sektöründeki eksikliklerle mücadele etmeye, maddi gücü yeterli olanlar kendilerine alternatifler bulmaya olmayanlar ise kaderlerine razı gelmeye mecbur bırakılıyorlar. Sosyal devlet anlayışına uzak yönetim şekliyle vatandaşlar kaderlerine terk edilmiş halde hasta olmamak için deyim yerindeyse dua ediyorlar. 

Maddi ve manevi imkansızlıklar devlet hastanelerine talebi arttırırken doktor, hemşire ve teknik çalışan eksiklikleri nedeniyle özellikle tanı ve tedavilerde gecikmeler yaşanıyor. Oldukça ileri tarihlere verilen ameliyat tarihleri bir yana hastalar yaşadıkları sağlık sorunlarının yükü yanında bir de ameliyat öncesi ve sonrası için temin edilmesi gereken ilaç ve tıbbi malzemeleri de kapı kapı gezerek bulmaya çalışıyorlar. Geçtiğimiz günlerde gelen reçetede ameliyattan sonra kullanılacak tıbbi malzeme devlet tarafından bir nedenle temin edilemediği için ürünü bulana kadar hem aile hem de bizler seferber olduk. Tek bir yerde bulabildiğimiz çok basit bir su geçirmez yara örtüsüydü aradığımız. Hayati risk taşıyan hastaların devlet tarafından sağlanan tedavilerine erişemediklerini medya veya sosyal medyadan takip edebildiğimiz kadarıyla biliyoruz ve ne yazık ki bu konuda kimse bir sorumluluk almıyor. 

Tüm bu olanaksızlıkların bir de eczane bacağı var ki yapılan tüm çağrılara devlet ve hükümet yetkilileri kelimenin tam manasıyla kulaklarını kapatıyor. Türk Lirası’ndaki karşı konulamaz değer kaybı nedeniyle yabancı firmalar tek tek Türkiye Cumhuriyeti piyasasından çekilmeye başladı. Onların piyasadan çekilmesiyle bazı eşdeğeri olmayan ilaçların temini de durdu. KKTC piyasasındaki ilaçların %80’den fazlası TC’den, geriye kalan kısmı da İngiltere başta olmak üzere Avrupa ve diğer ülkelerden temin ediliyor. Türk Lirası’ndaki değer kaybı ciddi boyutlara ulaşmaya başladığından beri dövize endeksli ticarette ciddi bir yavaşlama da ortaya çıktı. Bunun birkaç nedeni var; birincisi ilaçların gümrük harçları ilacın satın alındığı günkü kur üzerinden değil ilacın adaya girdiği günkü kur üzerinden hesaplanıyor, nakliye giderleri hayat pahalılığı nedeniyle katlanarak artıyor, günlük kur üzerinden hesaplanan giderler nedeniyle ilaç etiketlerinde çok yüksek rakamlar ortaya çıkıyor ve bunun neticesinde de eskiden en az TC’den ithal edilen ilaçlar kadar tercih edilen ilaçlar artık eskisi kadar kolay tercih edilemiyor. Bu nedenle TC dışındaki ülkelerden temin edilen ilaçların temin edilme miktarı da sıklığı da son birkaç yılda oldukça azaldı. Öncelikle ve bir kez daha belirtmekte yarar var. Türkiye menşeili ilaçların satış fiyatı tüm eczanelerde aynı olmak ve fiyatlar Kıbrıs Türk Eczacılar Birliği’nin sarı veya beyaz etiketleri ile ilacın üzerinde yazmak zorundadır. Avrupa’dan ithal edilen ilaçların fiyatlarında ise yukarıda bahsettiğim kur konusu ve eczanenin ilacı depodan temin etme tarihiyle ilişkili olarak eczaneler arasında farklılıklar olabilmektedir.  Peki bu ilaçların TC’de Avrupa’dan daha ucuz olmasının nedeni nedir? TC Cumhurbaşkanlığı tarafından firmalara yapılacak geri ödemeler için belirlenen 1 Euro karşılığının güncel kurun yarısından da az olması. Şu anda Türkiye Cumhuriyeti ilaç firmalarına yaptığı ödemeleri 1 Euro karşılığı 17.55 Türk Lirası üzerinden yapıyor. Firmalar ilaç üretimi yaparken kullandıkları hammadde ve sarf malzemelerin neredeyse tamamını yurt dışından ithal ediyor, yani üretimde kullanılan malzemelerin tamamı dövize endeksli. Bunun yanında üretim giderleri, vergiler ve çalışan ücretleri devlet tarafından üreticiye herhangi bir destek sağlanmadan sürekli olarak artıyor/artırılıyor. Tüm bu güncellemeler yapılırken ilacın fiyatında ise hiçbir değişiklik yapılmıyor. Bahsettiğim bu faktörler ilaç üretimini ciddi şekilde sekteye uğratırken, üretici firmaların da ayakta kalabilmek için ürettikleri ilaçları başka pazarlara satmasına veya TC pazarından çekilmesine, sonucunda da ülke içi piyasada ciddi ilaç sıkıntılarının ortaya çıkmasına neden oluyor. Günün sonunda mağdur olan vatandaş oluyor ancak bu konu adeta bir tabu gibi neredeyse kimse tarafından dile getirilmiyor. 

En temel sorunumuz sağlığa ayrılan bütçedeki yetersizlik. Bu nedenle sosyal sigorta kapsamına giren ve geri ödemesi yapılan ilaç kalemleri diğer ülkelere kıyasla oldukça az. Son dönemlerde sigorta reçetesi yazdırmak da reçete usulsüzlüğü soruşturması nedeniyle neredeyse imkansız. Reçeteyi yazdırabilseniz bile ilaca erişip erişemeyeceğiniz tam bir muamma. 

Yapılabilecekler belli. Gelişmiş ülkelerde yıllardır kullanılmakta olan ve oldukça düzgün işleyen sağlık sistemleri mevcut. Yani yeni bir keşif yapmamıza gerek yok. Öncelikle sosyal devlet anlayışında vatandaştan vergi alınıyorsa eğer en temel hakkı olan sağlık ve eğitimin kuşkuya yer bırakmayacak şekilde vatandaşa sunulması da gerekiyor. Bunun için alınacak tedbirler ve tasarruflar devleti yöneten kişilerin belirlemesi gereken önceliklerdir. Ancak bir sağlık çalışanı olarak yapılabileceklerin neler olduğunu sıralayabilirim. Her şeyden önce arz talep, usulsüzlüklerin önlenebilmesi ve hastaya ilaç teminlerinin sıkıntısız ve kesintisiz yapılabilmesi için bir ilaç takip sistemi kurulması gerekiyor. Bu sistem gümrük kapısından hastanın evine kadar ilacın takibini yapabilir ve hem Türkiye’den hem de Avrupa’dan ithal edilen ilaçlara uygulanabilir. Böylelikle kontrole tabii ilaçların kontrolünde de ciddi bir denetim mekanizmasının oluşturulmasına yardımcı olur. Ekonomik kriz atlatılana kadar alternatif ilaç ithal yollarının tespit edilebilmesi için geçtiğimiz yıl Dr. Sıla Usar’ın mecliste dile getirdiği ve hükümet ve bakanlık yetkilileri tarafından da ilk adımı atılan ancak devamı tüm çağrılara rağmen gelmeyen bir ilaç kriz masasının kurulması gerekmektedir. Bu kurulacak masada tüm sağlık paydaşlarının yer alması, kritik ve yoka düşmemesi gereken ilaçların envanterlerinin oluşturulması, bütçeye uygun ilaç ithal yollasının araştırılması, ancak bulunan yeni ithalat kanallarında mali yükün tamamen vatandaşa bırakılmaması konusunda ciddi bütçe çalışmalarının yapılması, tedarik zincirindeki olası aksamaların ne şekilde çözülebiliceği, minimum stok miktarı belirlenmesi gerekmektedir. Kısacası tüm paydaşların katkı koyduğu ortak bir hareket planı üretilmesi ülkede yaşanması olası ilaç krizlerinin ciddi anlamda önüne geçebilecektir. Bir diğer çok kritik olduğuna inandığım çözüm ise yerli üretimin teşviklendirilmesidir. Bunu bir programda dile getirdiğim zaman bir abimiz bu öneriyi duyduğu zaman “titirediğini” söylemişti biraz da gerçeklikten uzak bir öneri olduğunu düşünmesi nedeniyle. Dokuz tane aktif faaliyet gösteren eczacılık fakültesi ve yaklaşık bin kişiye bir eczacının düştüğü eczacının bu denli bol olduğu bir ülkede en azından yaygın kullanımı olan ilaç formlarının üretilmesinin önünde herhangi bir engel olduğunu düşünmüyorum. Niyet haricinde. 

Konu üzerine söylenecek çok fazla söz var ancak son olarak şu anda ülkedeki en ciddi konunun sağlık olduğunu düşündüğüm için genel hatlarıyla ilaç piyasasında yaşanan sıkıntının nedenleri ve çözümlerinden bahsetmeye çalıştım. İğneden ipliğe her gün zam gördüğümüz ülkemizde, ilaca 5-6 ayda bir ve enflasyon rakamlarının çok altında zam yapılması ilaç krizinin gittikçe büyümesine ve hatta halk sağlığını ciddi şekilde tehdit etmesine neden olacaktır. Konuya katkı koymak isteyenler benimle [email protected] adresinden iletişime geçebilirler. Sağlıkla!