Hepimizin hayata bakış açısı farklıdır.

Yakın çevremizden uzak çevremize kadar herkes ve her şey; yaşadıklarımız, duyduklarımız, gördüklerimiz hatta kurguladıklarımız bile bize günün sonunda -oluşturduğumuz- bizi/sizi verir.

Sizin bir pencereniz vardır, oradan bakarsınız dışarıya. İçinde bulunduğunuz yer size nasıl bakmanız gerektiğine dair ipuçları ve doğrular verir. Siz başkalarının doğruları içinden kendinize en yakın doğruları alıp onunla bakmaya devam edersiniz dışarıya. Ta ki o gün gelene kadar.

O gün geldiğinde pencereniz artık sizin şeklini belirlediğiniz şekilde değildir, sizin seçtiğiniz renkte de kalmamıştır boyası. Artık rengi, deseni, biçimi, görünümü yoktur. Çünkü artık bir pencereniz yoktur. Olduğu gibi sökülmüş ve dışarıda ne kadar pislik varsa, rüzgârın da etkisiyle içeriye girmiştir. Sizin evinize ait olmayan her duyguyu görür, her düşünceyi tanırsınız artık. Siz evinizi temizlemeye çabaladıkça pencerenin boş bıraktığı yerden her şeyle birlikte herkes de evinize doluşur. Size dar gelir artık o ev. Önünüzü göremez olursunuz ve yeniden bir ev kurabilmenizin yolu da kendinize ait bir pencere oluşturmaktır. Yeniden ve yeniden.

Evin dışına çıkar, uzaktan izlersiniz. “Ben bu eve nasıl bir pencere yapmalıyım; ne renk olmalı, nasıl olmalı? Küçük mü büyük mü, dar mı geniş mi” derken düşünceler sana kendi pencereni yaptırır. Sen bile nasıl bir pencere yaptığını anlamazsın. Sonra eve girersin yeniden, sen pencerenin nasıl olduğunu görmezken yoldan geçen herkes her baktığında; pencerenin desenini, rengini, biçimini, şeklini her şeyini hep görür. Anlar ya da anlamaz nedenini fakat görür. Kendi yorumlarını da katarak neyi nasıl yaptığını anlamlandırır -anlamasa da-

Evindesin, istemediğin ne varsa dışarıya çıkarabilirsin artık. Hangi duyguyu istemezsen. Hangi düşünceyi sevmezsen. Kovup yırtıp atabilirsin, süpürebilirsin evinden, ev senin.

Alırsın, en çok canını yakanı atarsın önce kapı dışına pencereden. Kapatırsın pencereni bir daha giremez içeri. Sana zarar veren kim varsa ne varsa kapı dışarı edersin, zorlansan da, ağır gelse de, taşıyamasan da ve günün sonunda fıtık olmak pahasına. İsterse çatlasın göbeğin, kırılsın ayakların atarsın dışarıya sürükleyerek ya da zorla. Yükün hafifler sanırsın evden dışarıya çıkardıkça istemediğin ne varsa, oysa bir bir çıkardıkların ruhuna işler ellerinde taşırken. Sen taşıdıkça yükleri, attıkça, hafifledi sandıkça evin, o görmediğin penceren solmaya başlar oysa yeni boyamıştın daha demin. Yaşlanmaya başlar, yıpranır. Gücün yetmez bazen hepsini atmaya. Sonra dersin, sonra atarım dedikçe sen, senle birlikte yaşamaya başlarlar. Alışırsın onlarla aynı evde yaşamaya. Sonra geçersin pencere önüne, dıştan nasıl görünüyor diye düşünmeden, yudumlarsın zamanı kendince ve her bakan yine bir yorum ekler hayatına.

Kimi yorum eklemekle de kalmaz, alır yerden bir taş atar, kırmaya çalışır pencereni camdansa. Çatlak alır camın, yıpranır, gücün kalmaz bazen değiştirmeye, camlardan korkarsın artık izi kalır geçmez diye. Bırakırsın öyle. Çatlaklarından izlersin hayatı. Dışarıya çıkarken kalkanlar alırsın yanına boy boy, kendini korumak amacıyla. Giyersin üzerine ne kadar zırh giyebilirsen insanların arasında. Alışırsın o ağırlıkla yaşamaya, her gün teçhizatlı bir koşu yapar gibisin artık bu hayatta.
Evden çıkarken ne alman gerekiyorsa alırsın yanına, pencereden bakan bakışların değişmiştir artık evin içinden baktıkça dışarıya.

Hayata bakış açılarımız hep sorgulanır, hep yorumlanır, hep önyargılı yaklaşılır. Değerlendirilir, anlamlandırılır. Sizden iyi bilir hep birileri sizin hayatınızı. Yaş tecrübedir sanılır, yaşantı daha sonra. Oysa herkes kendi ağırlığından büyük ağırlığı taşır içinde. Bakış açısı bildikçe, yaşadıkça, gördükçe, tattıkça değişir, şekillenir. Önemli olan renklenebilmesi ve genişleyebilmesidir aslında. Aksi bir durum varsa tehlike. Çünkü aksi durumlar yıpratır pencereyi, kırar zamanla. Önemli olan kırılan pencerelerin yerine taktıklarımızdır. Kimi duvar çeker camsız, kimi boyalar alır süsler gamsız, kimi perdeler asar ve zamanla açar kapar, kimi penceresiz bırakır ve sonra unutur evi özünde neydi.

Hayata bakış açınızın bir yelpaze gibi açılıp renklenerek büyümesini dilerim, özünüzü unutmamanızı bir de ne yaşarsanız yaşayın.
Tüge Dağaşan